Webde

İshak Özlü

http://www.antoloji.com/nuzhet-erman-1926-1996-siiri/

Nüzhet ERMAN-1926-1996
Padişahlık devrini yaşamış modern bir ailenin 2 nci evladı olan Nüzhet bey; 28 Nisan 1926 tarihinde İstanbul’un Sultanahmet semtindeki Nahilbent sokağında dünyaya gelmiştir. Babası Ahmet HAMDİ bey ve annesi Zeliha hanımdır.Babasının Emniyet Amiri olması nedeniyle küçük yaşlarda oradan oraya yapılan atamalarla ülkesini tanımaya başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden yeniden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte büyümüş ve yaşadığı yılların olaylarını bizlere bir Şair olarak aktarmıştır.
Seminur AZİZ ile 1948 yılında hayatını birleştirmiş. Seminur (Hayriye) hanımefendi kendisinin de uzaktan akrabasıdır.Bu evliliklerinden 1949 yılında oğlu Demir ve 1954 yılında ise kızı Filiz dünyaya gelmiştir.

O BİR GEZGİN:

İlköğrenimini Konya’da yaptığı için çocukluk yılları Mevlana diyarında geçmiştir.
Orta öğrenimine Siirt’te başlamış ve devamını Isparta’da tamamlamıştır. Siirt Güneydoğu’nun en ücra noktası olması ve yerli halkın Türk-Arap olması sebebiyle buradaki yılları kendisine farklı görüş ve yaşantıları duyma,gözlemleme ve yaşama şansı vermiştir.Lise’yi ise Afyon’da tamamlamıştır.
Ankara’da mülkiye okulunu bitirmiştir.Bu okulu yatılı okuyan Şairimizin burada ki şansı şudur.O Türkiye’ye gitmeden Türkiye ona gelmiştir.Yurdun dört bir tarafından gelen öğrenciler ile kaynaşan Şair; yöreler,örf adetler,halkın dert ve sorunları hakkında yeterli seviyede olmasa bile ilğinç fikirlerle kendisini donatmıştır.
Ankara ve Tekirdağ’da İl Maiyet Memurluğu için,Kazan da Bucak Müdürlüğü, Demirköy de Kaymakam Vekilliği,ve sırasıyla Denizli’nin Güney,Malatya’nın Akçadağ,Ankara’nın Kızılcahamam ile Altındağ’da ve Çankırı Ilgaz’da Kaymakam’lık için bulunmuştur.
Daha sonraları ise sırası ile,Nevşehir,Antalya Rize,Muğla,Tekirdağ’da İl ve Ankara’da merkez Valisi olarak görev yapmıştır.
Avukatlık ruhsatı da bulunan ERMAN bu mesleği yapmamıştır. 65 yaşında iken yaş
haddinden emekli olmuştur.
Doğum yeri İstanbul olması sebebiyle bu şehri çok iyi bilmektedir. Erzurum – Aşkale’de
Askerlik nedeniyle bulunmuş ve Doğuanadolu bölgemizi yakınen tanıma fırsatı olmuştur..
Kanada ve Londra’da gezi ve tedavi amaçlı olarak bulunmuş ve yurtdışı deneyimi yaşamıştır..
Farklı nedenlerle Ankara’da sık sık kalmış ve bu şehri tüm yönleri ile tanımıştır.
Cumhuriyet Türkiye’sinde okuma ve yazma oranının düşük olduğu,cehaletin fazlaca olduğu ve Hürriyetlerin kısıtlı olduğu bir devirde bunca yer gezip görerek yaşadığı yurdu hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Atalarımızın ‘’Çok gezen mi bilir,çok yaşayan mı’’sözünde olduğu gibi; çok gezdiği için çok görmüş ve sürekli halk ile iç içe bir yaşam sürdüğü için de halkın dertlerine yakınen şahit olmuştur.
Git Cizre’yi gör şiirinde;
‘’Git Cizre’yi Şikeftan’ı gör ve dön Ankara’ya,
Bir ezikliktir içine gelir oturur.’’dizelerinde yine gidip görmüş ve gördükleri kendisinde patlamalara sebebiyet vermiştir.
‘’Bebeler gördüm ben,sağlıkçının yetişemediği,

Avuçlarında çiçek,yüzlerinde nur.’’derken yaşamında bizlere aktardığı şiirlerin ne kadar hayattan alındıgına birer şahit abidesi gibi durmaktadır sözleri.

Aşiret Günlüğü şiirinde bize şöyle seslenir;
‘’Fırat boylarına gittim,
Ortalık silme kar.
Saçaklar buzluydu.
Dağ köylerinde yattım,
Muhabbet koyu,
Pir Sultan Abdal sözlüydü.’’O ulaşabildiği,varabildiği her yere varmıştır,vardıkça görüyor,gördükçe doluyor,doldukça yazıyordu.
Yaşadığı devir ve şartlar göz önüne alınırsa Nüzhet ERMAN bir Gezgin,bir Evliya Çelebi.

O BİR SPORCU:

İlköğretim yıllarında Atletizm’le uğraşmış ve ödüller almıştır.
Lise yıllarında Futbol’a yönelmiş.lise’nin futbol takımına seçilmiştir.Burada kollektif olarak başarının ve başarısızlığın sonuçları üzerinde oldukça deneyim sahibi olmuştur.
110 metre enğelli koşuda görüyoruz kendisini.Sağlam bir vücuda sahip olması spor’da başarılı olmasına vesile oluyor.
Atatürk’ün dedi gibi’’Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’’
Nüzhet ERMAN,kafasını da,vücudunu da iyi kullanmıştır.Bugün Futbol bir zeka oyunudur diye söyleniyorsa diyebiliriz ki; Nüzhet ERMEN iyi bir Sporcu idi.

O BİR HAYVANSEVER:

At binen,bindiği at’ın boynuna sarılıp resim çektiren bir genç.Kedi’sini yanağına yapıştıran ve Tavşan’ı şefkatle dizlerinde yatıran bir genç.
Hayvan sevmeyen bir kişiliği olsa bunları göremezdik.Gördüğümüz o ki,hayvanlara düşkün,onları incitmeden bağrına basan bir yürek.
Hayvanlarla çektirdiği resimlerinde gözlerinin içi gülüyor,yüzünden mutlu bir tebessüm ifadesi yansıyor.

Tarla Kuşu şiirinde;
‘’İnsan gibi acımasız düşman vermesin,kimselere Tanrım,
Uzak dur bizden,tarla kuşu.’’mısralarında,hayvanlara olan sevgisini bir kez daha kendi yüreğinden okuyoruz.O İnsanın nasıl bir yapıda olduğunu çok iyi biliyor,İnsanın bir özelliği de acımasız olmasıdır.oysa hayvanlar insana muhtaç,kin bilmez,yalan söylemez,başlarına ne geleceğini bilmezler.Yüreği sürekli sevgi ile çarpan Nüzhet bey sevgileri kıyaslarken de mazlum olanı,mağdur olanı öne çekmekte buda onun ne kadar ince düşünceli bir yapısı olduğunu göstermektedir.Bugün bile çevremizde böylesine düşünceli insana rastlamak öylesine azki,bu satırların okul kitaplarına alınıp yetişen gözbebeğimiz çocuklarımızın beyinlerine nakşedilmesi gerekir.gerekir ki,sevgiyi bilen,acımayı bilen bir nesil yetişsin.
Devlet görevleri sırasında köylere ve kasabalara At sırtında gitmeyi severdi.

O İYİ BİR EVLAT:

Ailesi ile olan ilişkilerinde oldukça başarılı ve sakin yapılı bir insandı..Bugün bile bir çoğumuz babamıza sarılamazken Nüzhet bey babası ile çayırlarda yatmış ve kolarını babasının gögsüne koyarak gözlerinin içine mutlu bir ifade ile bakmıştır.Babasına bu kadar yakın bir evlat.Sıcakkanlı sevgi dolu yapısını ailesi ile paylaşmaktan hiç bir zaman çekinmemiştir.

O İYİ BİR EŞ:

Yazdığı ilk şiir kitabı YEŞİL(1948) ’i sevgili eş’ine ithaf etmiştir.
Londra’ya tedavi için gittiği zaman 49 ncu ve son evlilik yıldönümünü kutlarken çekilen bir resimde biricik sevgili eşi,Seminur hanımefendi gayrı ihtiyari elini Nüzhet bey’in kolu üzerine koyarak sevgisini bu temas’la ölümsüzleştirmiştir.

O İYİ BİR AİLE REİSİ:

Nüzhet ERMAN’ın çalışma ofislerin de kitapları ile birlikte sevdiği insanların resimlerini içiçe görürüz.Çünkü o ailesini görmeden rahat edemezdi.
Sevdiklerinden ayrı kaldığı zamanları resimlerine bakarak onları her an yanında hissederdi.
Ailesini bir arada görmekten son derece keyif alırdı.Bu onu çok mutlu ederdi.Ailesi ile birlikte olduğu zamanlar keyfli anlar yaşardı.
Torunlarını dizlerine oturtmaktan mutluluk duyar,torunları da onunla nasıl güzel vakit geçirdiklerini anlamazlardı bile.Torunları onunla bir arkadaş gibi yakındılar,onun yanında her zaman rahat etmişlerdir.
Evlatlarına karşı,yasakçı ve sert değil,aksine sevecen,nazik,munis bir yapısı vardı.

O BİR İNSAN:

Lise yıllarında moda’ya uygun olarak giydiği geniş yakalı gömleğinin yakalarını ceketi üzerine çıkarmaktan hoşlanan bir delikanlı.
Vali olmasına rağmen Makam aracı önünde durup,elini cebine sokan,başında kasketi,sırtında deri ceketi ve pos bıyıkları ile poz veren bir insan.
Bulunduğu ortama göre hareket etmesini ve giyinmesini en iyi bilen bir yapıda.
Yerine göre başında 8 köşeli kasketi ve ceket omuzda,
Yerine göre Fular takan bir beyzade,
Yerine göre kravatında çengelli iğnesi,yaka cebinde mendili ve takım elbiseli,
Yerine göre Fotr şapkası başında bir insan.
Yerine göre yazlık şapka ve yelek.
Yerine göre Kaban Paltosu sırtında ve kaşkolu boynunda ağzında siğarası ve başında Anadoluda en çok kullanılan kasketle poz veren bir insan.
Giyinmeyi seven ve giydiklerini kendisine yakıştıran bir yapısı var.

O BİR BÜROKRAT:

Uzun yıllar devlete hizmet vermiş değerli bir Bürokrattır.Görevi esnasında,zamanın Cumhurbaşkanı Sn.Cevdet SUNAY,Başbakan Süleyman DEMİREL ve İçişleri Bakanı Faruk SÜKAN gibi devlet adamlarını misafir etmiş,onlarla bir arada bulunmuştur…
Komser Muavini,Maiyet Memurluğu,Bucak Müdürlüğü,Kaymakamlık ve Valilik görevlerini başarı ile yerine getirmiştir.
Danıştay kanun sözcülüğü,Başyardımcılık ve Anayasa Mahkemesi raportörlüğü gibi görevlerde bulunmuştur.
Gazi Üniversitesinde İnkilap Tarihi derslerine girmiştir.
İdareciyi tarif ederken;
‘’24 saat vatandaşın emrinde hazır olmak lazım’’şeklindeki yaklaşımı ile İdarecinin halkın üzerinde değil,emrinde olduğunu ne de güzel söylüyor.Bugün git yarın gel ona göre değildi.O İşini aynı saatte yapmasını severdi ve mahiyetindekilerinde böyle davranmasını isterdi.Masasında dosya biriktirenleri ise ‘’Bakın ne kadar çok iş yapıyorumcu ‘’olarak nitelerdi.
Yine idareci ile ilğili sözlerinde’’Güleryüz,İnsan sevgisi şart ve kapınıza geleni döndürmeyeceksiniz,Halkı Bürokrasiye ezdirmeyeceksiniz,eğer işini yapamıyorsanız bile onu ikna etmelisiniz’’diyerek kendinden sonraki idarecilere olması gereken idareciliği ders gibi anlatmaktadır.Çünkü kendisini Halkın emrinde gören bir İdareciydi.

O BİR DOĞASEVER:

Bizzat Ağaç dikme Bayramlarına giderek elleri ile ağaç dikmiş ve yetişen nesillere örnek davranış sergilemiş ve ülkemizin taa o yıllardan bir ihtiyacına katkı saglayıp işaret etmiştir.

O BİR İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSU:

Daha İyi şiirinde Dedem Korkut’un ağzından bakın neler söylüyor.
‘’Şah damarına-hür düşüncenin,
İnince kör satır inince-inmese daha iyi.
Yeter adam olana,
Bu kadar hürriyet denince-denmese daha iyi.
Sonracığıma-hak diye-hak diye,
Haklar yenince-yenmese daha iyi.
Burada düşünce özğürlüğünü en çarpıcı biçimde savunmaktadır.Düşüncenin körleştirilmemesi,önünün kesilmemesini istemektedir.Hürriyetin yeteri olmadığını,daha fazlasının istenmesini ve verilmesini savunmaktadır.
Hak diyenlerin başkalarının haklarını gasp ettiğine değinmekte ve haklar yenmese daha iyi olur diye bir bürokrat kişi olarak ve bir şair olarak kişi hak ve özgürlüklerini en anlaşılır bir biçimde savunmuş ve dile getirmiştir.

Ozan ve Üniversite şiirinde:
‘’Gün doğmaz-ay batmaz-anlarım ama,
Ozan ve Üniversite,
Dut yemiş bülbül gibi-susar mı.’’Dizelerinde olmazların olabileceğine buna inanırım diyor,Dünyada her şey olur,anlarım amma bir tek şeyi anlamam,anlayamam diyor.Nedir bu?
Ozan ve Üniversitelerin sessiz kalması.Çünkü o biliyor ki,Üniversiteler ülkemizin geleceği,yeni aydınlık genç nesilleri yetiştiren eğitim kurumları,Bu kurumların ve de her zaman çok önem verdiği ozanların sessiz kalmasını anlayamıyarak günümüzün bile ilerisinde bir düşünceye sahiptir.

Çarıklı Erkanıharp şiirinde:
‘’Siz,O’nu okutmayan,okuyacak diye ödü kopan siz,
Ve sonra siz,O’na çarıklı diyen,yeter be,çok oldunuz gayrı.’’Dizelerine bir bakarmısınız.Bundan daha ateşli bir İnsan Hakları savunucusu bulunur mu acaba.Tutuyor devletin tepesine bağırıyor,dönüyor aşiret ağalarına bağırıyor,dönüyor kendini dev aynasında görenlere sesleniyor.ve o Milletinin hakir görülmesine tahammül edemiyor ‘’YETER BE,ÇOK OLDUNUZ GAYRI’’sözleri ile içindeki insan sevgisini aleni haykırıyor.Kişilerin okumasını ve aydın bireyler olmasını istiyordu.Bu fırsat verilirse o biliyordu ki,bu halk daha iyi işlere imza atabilirdi.

O BİR KADIN HAKLARI SAVUNUCUSU:

Ana,Bacı,Avrat şiirinde:
Kimi avrat,kimi kaşık düşmanı,
Kimi bacım der,anam der.
Kadınlar taşır yükünü ANADOLU’nun,
Anadolu’nun kahrını kadınlar çeker.
Düşegelmiş yüzyıllardır kısmetlerine,
Hasret ve kan,korku ve ter.
Şaşırısın kolaylığına,ucuzluğuna saadetin,
Bir beşibiryerde,birkaç basma,biraz şeker.
Şahittir toprağın ondan,onun topraktan çektiğine,
Sabandaki demir,kağnıdaki teker.
Ya çapada,ya odunda,ya harmanda,
Ya üç-beş keçinin ardında seker.
Onunla doğurgan Türkiye,onunla zengin ama,
Konuşmadaki hak yok,sofralarda yer.
Karanlık,uzak ve susuz Anadolu’da,
Kadın hiç,kadın her şey,kadın hanım,kadın er.’’Benim görüşlerime göre bu güne kadar kadın haklarını bunca edebi,anlaşılır,gerçekçi bir dille anlatan kolay kolay çıkmamıştır.
Kadın çeker bütün kahırları diyor,kadının kısmetine hasretlik,kan,korku ve alınteri düşmekte sürekli diye kadınımızın içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermekte,beyinlere kazımaktadır.Kadının çok ama çok ucuza gittiğine isyan etmekte,kiminin birbeşibiryerde’ye,kiminin bir kaç parça basma kumaşa,kiminin belkide biraz şekere gitmesini acı bir dille,içi yanarak kadınımızın içinde bulunduğu şartları fevkalade bir lisan ile anlatmaktadır.kadınımızın çektiği sıkıntılara bir çok şahit göstermektedir,bunlar toprak,çünkü kadın toprak işinde ırğat gibi çalıştırılmaktadır.Saban demiri; çünkü kadın sabanın arkasında yakıcı güneşin altında saban sürmekte çiftçilik yapmaktadır.
Çapanın kadından sorulduğunu,sırtında dağalardan ve tarlalardan evin yakacak kışlık odununu taşıdığını,Kağnı üzerinde her yere çalışmaya gittiğini,ya da hayvanların peşinde çobanlık yaptığını acı bir dille anlatarak Türk kadınlarının hemen hemen yapmadıkları iş olmadığını,en ağır işlerde bile çalıştırıldıklarını görmekte ve isyanlarını şiirsel bir dille anlatmaktadır.
Türki’yemizin doğurgan Türk kadını sayesinde hem asker olarak,hem iş gücü olarak zengin olduğunu,amma konuşmaya gelince,sofrada başköşeye yer gelince kadının yeri olmadığını görmekte ve bu adaletsiz duruma çözüm istemektedir.
Ve Nüzhet bey,şiirin sonunda,Türk kadın’ının her şey ve bir hiç olduğunu acı acı dillendirmekte,kadınlarımızın bu çilekeş durumlarının eşitlenmesi için çaba sarfetmekte,bunu gittiği görev yerlerinde ki çalışmaları ile,halkı aydınlatması ile,şiirleri ile bizzat istemekte ve Kadın Hakları Savunuculuğunu kendine paye çıkarmak için değil,yüreğinden geldiği için istemektedir.O vicdan sahibi,o yüreği sevgi dolu insan bu tezatlar karşısında rahat değildi.Bir şeyler yapılması için çırpınıp duruyordu.

Anadolu Sevdası şiirinde;
‘’Hem al kaçır,oynat orda burda,kullan ırgat niyetine kadını,
Hem kurtarma kaç-göçten.’’dizelerinde,yine kadınımıza yapılan hakedilmeyen muameleyi tüm çıplaklığı ile yüzümüze vurmakta,kadının medeni bir şekilde erkekler gibi insan içine çıkmasını,haklarına kavuşmasını istiyordu.ikinci sınıf gibi davranılmasına gönlü razı gelmiyordu.

Ölmezlik Otu şiirinde bakın nerden soruna yaklaşıp yol yordam gösteriyor;
‘’Davar ve ırgat niyetine,
İkilemiş,üçlemiş,dörtlemiş avradı.’’diye acı acı bağırmaktadır.Tek evliliğin dışındaki kuma üstüne kuma getirmelere karşı duruyor,kadınımızın hakkını bir kez daha can alıcı dizelerle savunuyor.

Harran Üniversitesi şiirinde şöyle seslenir;
‘’Sayısı bilinse bile,ismi bilinmez,
Kız dediğin ne ki,ille erkek.’’Kadın-erkek ayrımına her zaman karşı çıkmıştır.burada yine kızların 2 nci dereceden görülmesine isyan ediyor ve onların haklarını savunmaya devam ediyor.
Nüzhet bey gelmiş geçmiş en realist Kadın Hakları savunucusudur.

O BİR ÖZĞÜRLÜK SEVDALISI:

Nüzhet ERMAN için Hürriyet ve Özğürlük kavramları her şeyden önemlidir.bir çok şiirinde özellikle bu konu üzerinde durmuştur.

Bire Bin şiirinde:
‘’Ne zaman aşkla-ekmekle yarışsa Hürriyet Birinciliği alır’’derken,Hürriyetin aşk’ında,ekmeğinde önünde olduğunu vurgulamaktadır.

Gül Niyetine şiirin de ise:
‘’Bir Çiçek diye tanımlanır ama,
Nereden belli güllerin hürriyet olmadığı.
Boşuna mı söylenir-toprağına,(ozanların ve yiğitlerin)
Arada bir gül yağdığı.
Kesin ve güzel olan-insanoğlunun,
Gül için öldükçe gülsüz kalmadığı’’mısraların da Ozan ve Yiğitleri hürriyet savaşçıları gibi göstermekte ve hürriyet için ölmeye değeceğini,öldükçe Hürriyetsiz kalınmayacağını şiirsel bir anlatımla bizlere aktarmaktadır.

Gönülsüz Köpek şiirinde:
‘’Terkisine alıp getirmiş derler-Mısır’ı ve Arabistan’ı,
Bir bayram sabahı-yavuz Sultan Selim Han.
Ama,kim derdi ki,lafından bile yılacak Hürriyetin,
Ve mavileşecek,giderek o kabına sığmayan Yörük kan.’’dizelerinde koskoca ülkeleri fethedip dönen bir Padişahın bile Hürriyet sözünden o zaman için ne kadar çekindiğini dile getirmekte ve sonucunda başarıların bir noktada sona erdiğini çünkü Hürriyetsiz başarıların uzun vadeli olamayacağını biliyordu.Ülkesi için geçmişten örnekler vererek ders alınmasını istemekte ve daha çok Hürriyet olması gerektiğini,Hürriyetten korkulmaması gerektiğini can alıcı bir dille bizlere aktarmıştır.

Türk Alfabesi(C) Cumhuriyet şiirinde:
‘’Efendi ve güngörmüş halkıma,
Kaftan gibi yakışmış,uymuş Cumhuriyet’’derken,Cumhuriyetin Türk insanı için beklenen özğürlüğün taa kendisi olduğunu dile getirmekte ve aynı anda Türk Milletinin ne kadar efendi ve güngörmüş bir millet olduğunuda bu vesile ile dile getirmektedir.

Yunanca (Z) harfi şiirinde:
‘’Gölge etme,başka ihsan istemem,
Sıkıntısı güneş değildi herhalde Diyojen’in.
Satmam,taş çatlasa,Hürriyeti kulluğa,
Derken,gerçekçiydi Mevlana Celalettin.’’şiirinde ise; Hürriyet yolunda taş koyanların,enğel çıkaranların aradan çekilmesini ve demokrasinin ülkemizde tam yerleşmesini canı gönülden istiyordu.Bu isteğini Mevlana Celalettin gibi dünyaya kendini kabul ettirmiş bir isimle pekiştiriyor,sözlerinin her kesimde kabul görmesini istiyordu.
Devamında ise’’Hür ve (ölümsüz) anlamına gelir Yunanca’da (Z) harfi,
Tez alfabeden (Z) harfini silin.
İnsan bir yanda,oldum olasıya,hürriyet bir yanda,
Ey duvar oğlu duvarlar,ara yerden çekilin.’’dizelerinde; Cumhuriyet rejiminden önce Padişahlık dönemlerinde olsa hürriyetin akımları kabul görmez,alfabelere bile girmezdi.oysa insan yaratıldığı günden beri hürriyetle içiçedir.bu olgu ile insan arasına girmenin bir anlamı yok.Buna kimseler tevessül dahi etmesin.Duymayanlar,anlamayanlar madem hürriyeti tam olarak algılayamıyorsunuz bir duvar gibi,o zaman köstekte olmayın.çekilin aradan,Hürriyet insana,insan hürriyete tam olarak kavuşsun diyerek insana hürriyetin ne kadar çok yakıştığını ve hiç bir engeli kabul etmediğini vurgulamaktadır.

Hem Hürriyet,Hem Ekmek şiirinde ise;
‘’Hürriyet mi,yoksa ekmek mi değil,
Hem Hürriyet,Hem ekmek.’’diyerek,insanımız için Hürriyet’le birlikte çağdaş bir seviye istiyordu.

O BİR ŞAİR:

İlkokul ve Ortaokul yıllarında döneminin tanınmış şairlerinden sevdiği şiirleri şiir defterlerine yazmaya başlamıştır.Bu şiir sevgisi onda yazmaya dönüşmüştür.yazdığı şiirleri Çocuk Sesi gibi dergilerde yayinlananmıştır.14-15 yaşından itibaren Ülkü, Servet-i Fünun, Varlık,Yedigün,Inkilapçı Gençlik,Millet,Kaynak,Hisar ve Türk Dili Dergilerine şiir yazmaya başlar.Bugünkü iletişimden yoksun olan o yıllarda kendisi şiir yazdığı dergilerin yöneticileri ile mektuplaşmakta ve bu isimlerden özellikle; Varlık Dergi’sini yayımlayan yaşar Nabi NAYIR ve Ülkü Dergisini yöneten Ahmet Kutsi Tecer gibi isimler öne çıkmaktadır.Bu kişilerin kendisine yazdıkları cesaretlendirici mektuplar onu daha da kamçılamış ve sürekli yazmaya başlamıştır.
Yine Nüzhet bey gençlik yılları için;
´´O günlerde lise futbol takımında oynuyor,110 metre manialı koşuda Faruk ÜNAL ile yarışıyor; Okulda kağıdın bir tarafına Trigonemetri problemi çözerken,diger tarafına da şiir yazıyordum.
Şair osman ATİLLA halkevinden,Kenan HARUN ve Ahmet ARİF okuldan en samimi arkadaşlarımdı.´´diye bize anılarını anlatırken bugün Edebiyatımızda yeri olan bu isimlerle arkadaş olması onunda Şairliğe ve Edebiyata olan düşkünlüğünü bize anlatmaktadır.Şiirlerinde anlam ve okuyucuya aktarım da en etkili şekli kullanarak kendi stilini yaratmıştır.O Toplumcu bir şairdi.İnsana saygı duyardı.çünkü insana saygı aynı zamanda insanın Hak ve Hürriyetine saygıdır.şairimiz ise zaten Hürriyet sevdalısı bir yürek.Din ve Vicdan Hürriyetide düşlediği Hürriyetin içindedir.
Sn.ERMAN şairimizle yapılan bir röportajında bizzat kendisi şiir hakkında;
‚’’Canlı,cansız,maddi,manevi her şeyde bir şiir pırıltısı bulunur.yeter ki aranması bilinsin’’.der.Çünkü kendisi iyi bir bakıp-görendi.gördüğünden gerekli olanı şiirsel olarak yansıtmayı görev bilirdi.
Şiirimiz ile ilgili konuşurken ‚’’geçmişini inkar eden haramzadedir’’der ve geçmişimizi iyi veya kötü her yönüyle bağrına basardı,sahiplenirdi.
Anlamsız şiirleri bir kelime oyunu olarak anlatır bize ünlü şair,ve şiirin okuyucu üzerindeki etkisi hususunda ise;
‚’’Şiir,ses ayininden başka şiiri okuyanı silkelemeli ve tedirgin etmelidir,okuyanın gönül teli titremeli,gönül teli ile birlikte şiir akıl merkezinde düşünce ortaklığı yaratmalıdır,şiir bir şeyler aktarmalıdır’’yaklaşımı ile şairlere yol gösterirken hem gönüle,hem mantığa hitap etmenin önemini bizlere anlatmaktadır.
Şairimiz Tarihe bakın nasıl bakıyor.’’Tarihimiz deşifre edilmeyi bekleyen bir şiir arşividir,tarihimiz bir şiir kaynağıdır.’’Yaklaşımı ile tarih-şiir kardeşliğini vurgulamakta ve bunuda kendi şiirlerinde bizzatihi yazarak uygulamıştır.Şiirde tarih’e bakış açısını Anadolu’ya bakışında da görüyoruz.der ki; ’’Anadolu şiir malzemesi ile doludur.’’yeterki bakıp-görmesini bilelim.
Türkçe ve şiir konusunda yine kendi düşüncelerinden öğreniyoruz ki;
‚’’Türkçe’nin şiire güzellik kattığına yüzde yüz inanıyorum.Türkçe’miz anlatılmaz güzellikte bir şiir dilidir’’derken Şiirde Türkçe’nin önemini bize vurgulamaktadır.
Nüzhet bey,ülkesine kalpten bağlı bir şair olarak,şiirlerindeki kahramanlarınıda,düşüncede özgür,Hürriyetçi ve bağımsız,sosyal güvenlik hakkına sahip,sağlıklı ve cahiliyeden uzak medeni insan olarak düşlemekte,çünkü o,bu hasletleri Anadolu insanına yakıştırıyor ve olmasını çok istiyordu.Şairimizin şiirleride kendine özgüdür.Acıları,sorunları ve tarihi olayları şiirsel bir dille destansı olarak bizlere sunmuştur.
Şiirlerinin merkezindeki,ana unsur,hürriyetçi,özgür,ölüm karşısında bile inandığı dogruları savunabilen mert insanlardır.Örnek vermek gerekirse:Pir Sultan Abdal,Köroğlu,ATATÜRK,Dedem KORKUT,Yunus EMRE,Zal Oğlu Rüstem,Battal GAZİ ve Sokrates gibi isimler şiirlerinin merkezindedir.Bu isimleri araştırdığımız zaman; yaşadıkları dönemde bildikleri doğruları ölüm pahasına bile savumaya devam etmiş ve yerine göre kellerini vermişlerdir.
Yine bir söyleşisinde;
´´İyi veya kötü,fakir veya varlıklı,her zaman sevgi ve saygıya ve hoşgörüye layık olan insanlarımızı şiirlerimde başköşeye oturtmam tabii karşılanmalıdır.’’sözlerinde insan sevgisi gün gibi ortaya çıkmakta ve bu düşüncesi de şiirlerinde insan odaklı olarak karşımıza zaten çıkmaktadır.
Devletin bir Bürokratı olmasına ragmen ülke sorunlarına tarafsız yaklaşmasını bilen ve çekinmeden şiire döken bir Şairdir.Makam ve memuriyet hırsı ile hiç bir zaman yanlışa dogru dememiş,gördüğü her yanlışı yazmasını,doğru yolu göstermesini bilmiştir.
Şiiri tarif ederken.’’Şiiri kafa jimnastiği kabul ederim’’ der.Şiirlerinde de bunu çok net görüyoruz,öyle güzel bağlantılar kuruyor ki,yerine göre kullandığı bir imge şiirin can noktası oluveriyor.
Nüzhet ERMAN hayatı boyunca 469 şiire imza atmış ve her şiirinde bir sevince,bir yaraya,bir temenniye yer vermesini çok iyi becermiştir.
O,şiirin hiç bir zaman önemini kaybetmeyeceğine inanırdı.Şiirinde tarih gibi süreklilik arzedeceğine yürekten inanırdı.Şiirin konusu hakkında bir sözünde;
‚’’Allahın yarattığı her şeyde,her varlıkta bir şiir pırıltısı vardır.Bir şiir vesilesidir.O zaman zaman kendisini insanoğluna nasip eder ve gün ışığına çıkar’’sözlerinde aynı bir mucit gibi zaman içerisinde şairlerin yeni yeni olayları şiirsel olarak yazacaklarına inanırdı.ve şairlere şiir yazmalarını salık verir.iyi veya kötü.Şiir ya yüzde yüz iyidir,yada kötüdür der.kendi kendine sorup cevaplarken’’Balık bilmezse Halık bilir’’deyiminden yola çıkarak şiirsel yoluna devam ettiğini söyler.Ve ünlü şair şiirle matematik arasında çok sıkı bir bağ olduğuna inanırdı.Çünkü her ikiside beyni harekete geçiriyor,matematigin bir çok şeklinin şiirsel bir ahenk içerisinde değerler kazanmasının akıcılığını da şiire benzetmektedir.Kendi şiirlerinden en çok hangisini beğeniyorsunuz gibi bir soruya ise:İnsanın çocuklarını seçmesi nasıl zorsa buda öyle bir şey ama,neticeye ulaşan bir şiirim olan ‚’PARDON SENSİN’’anlam itibariyle benim için önemlidir der.
O Anadolu’nun katı gerçeklerini,yılların kemikleşmiş sorunlarını abartıya kaçmadan,halkın dili ile yazmış ve bu durumu ile Anadolu’yu görmeden,Anadolu’yu yaşamadan uzaktan yazan şairlerin korkulu rüyası olmuştur.
Şiirlerinde gerçekler dile gelmiştir,birilerinin aferimini alayıp diye bir düşünceye kapılmadan ilk günkü çizgisi ne ise son günde aynı çizgide yürümüştür.şiirlerinde ve düşüncelerinde kesinlikle politika yapmamış,yanlış bilgilere yer vermemiştir.O’nun şiirini okuyan yazılı Tarih’imizden daha emin bilgiler okudugunu bilmelidir.Yıllar içerisinde kendisini çok iyi yetiştirmiş ve okuduklarını,yaşadıklarını birleştirip Türk’çenin uyumlu ahengi ile bizlere aktarmıştır.

Haşa Huzurdan şiirinde bakın ne diyor:
‚’’Erkek kahvelerin yakışığıdır ve karı işidir tezek,
Evet karı,tıpkı köy romanlarındaki gibi,yorgun ve kocaman elli.
Üzülecek şimdi akvaryum aydın’ları,
Ele ayağa düşürdük biz de sözü temelli.
Gül varken,güzel varken,İstanbul varken(haşa huzurdan) ,
Tezeğe Türkü yakmanın zamanı ve yeri mi? .’’dizelerinde yine Anadolu insanımızı,cefakar kadınımızı ve köylerde evlerin yakıtı olan tezeği şiirine alarak mert bir dille,yalın mı yalın vermiştir.akabinde ise sorunlara dokunmadan gül’e,güzel’e şiir yazıp zamanını bununla geçiren şairlere de sözünü söylemiştir.Akvaryum aydınları.Evet o,bazı şairlerin korkulu rüyasıydı ama Anadolu’nun yüksek tonlu sesiydi.

Git Cizre’ye gör derken; ’’
‚’’Ey toy şehirli,ham yazar,
Rüya gör istediğin kadar ayakta sen,hayal kur.’’diyerek oturduğu yerden hikaye,roman,gazete yazan tüm yazarlara ders vermekte onları hayal kurmakla,rüya aleminde uyanık gezdiklerini ve gerçeklerden bihaber olduklarını alenen yüzlerine vurmaktadır.O sözünü hiç bir zaman çekinmiyor,doğru bildikleri nereye giderse gitsin söylüyor ve yazıyor.Gerçekleri dile getirmeyi kendisine şiar edinmiş bir dürüstlük abidesi şair.
Şairimiz şiirin çıkış yeri olarak Türkistan’ı ve Ahmet YESEVİ’yi işaret etmektedir.şiirin Ahmet Yesevi ile başladığına inandığını söylemiştir.Ünlü şairlerin şiirlerini okuduğunu ama şiir yazmanın kendisine bir Allah vergisi olduğunu bizlere aktarırken de okuduğu şairlerin etkisi altında kalmadığını ayan,beyan söyleyerek,kendi ekolünü yarattığını anlamış oluyoruz.
Çıkardığı kitaplarını ise;
Yeşil (1948)
A Benim Canım Efendim(1958)
Anadolu(1970)
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK(1973)
Hem Hürriyet Hem Ekmek(1974)
Türk(1990)
Halk Haktır(1990)
Her Gün Yeni Dogarız(1996)
Nasreddin Hoca,İpe Un Seren Adam(2000) isimleri altında çıkarmıştır.Bura da bile onun Anadolu’ya,Halk’a,Hak’ka,Hürriyete,Ekmek kavgasına ve ölümsüzlüğe olan inancını görmekteyiz.Vazgeçilmezleri kitap ismi olarak karşımıza çıkıyor.
Şairimiz ‘’Sen Sanki Baharın Gülüsün’’şarkısını çok severdi.Ne zaman Radyo’da duysa keyif alarak dinlerdi.

O BİR DÜŞÜNÜR:

Bir çok konuda günümüze ışık tutacak fikirleri şiirlerinde görmemiz mümkündür.

Daha İyi şiirinde:
‘’Neden mi olmuştur olanlar ve yine neden mi olur,
Korkak ve dönek olunca ozan kısmı-dönmese daha iyi’’mısralarını Dedem Korkut sağ olup gelseydi,bunları söylerdi derken kendi düşüncelerini bizlere anlaşılır bir lisanla aktarmaktadır.Burada şairlere(ozanlara) çok iş düştüğünü ama bu işleri yapan ozanların dürüst olması,dönek olmaması gerektiğini bir güzelce söylemektedir.O şairlerin ülke sorunlarını yalın bir dille ve çekinmeden seslendirmelerini beklemektedir.

Gönülsüz Köpek şiirinde:
‘’Bir kez kesilmeye görsün iflahı,kul tayfasının,
Her gün bulgur aşı ve yılda bir çarıktan.
Ergeç bir Köroğlu çıkar,bir Pir Sultan Abdal doğar,ay niyetine,
Sus-pus ağzı var dili yok kalabalıktan.
Değil-karın tokluğu,değil,varsa yoksa hürriyet,
Zira,bir yere kadar eğler adamı,masal ve destan,
İşte hacıbektaş Pir,derviş Yunus ve Yiğit Mustafa Kemal,
Oba diye sığın,ocak bil ısın ve dağ niyetine yaslan.’’
Burada zamanının yöneticilerine ve bugünün yöneticilerine seslenmektedir.Bu Millet her gün bulgur aşı yer,çarıksız gezer ama hürriyetsiz yaşayamaz,illaki içinden bir Bayrak çıkarır.Bu Bayrak ozan olur,Pir olur,Yiğit olur.Millet bunlara inanır,güvenir,peşinden gider diye açık bir dille günümüze de ışık tutmaktadır.
Kuru vaadlerin bir işe yaramıyacağını,ergeç insanların uyanacağını ve bir yerden patlak verceğini devleti idare edenelere anlatmaktadır.Sözleri geçmişten günümüze yaşananları doğrulamaktadır.
Masal bitti,bugün Avrupa Birliğinin dayatmaları ile verilen özgürlükleri yıllar öncesinden,bu devletin bir Valisi,bir Ozanı istemiştir.O yıllarda verilmiş olsaydı bugün farklı bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık.

Derviş şiirinde ise;
‘’İşlemez kurşun,vız gelir ateş,
Fikriyle zikri bir olan dervişe.’’dizelerinde içi-dışı bir olan insan özelliğini öne çıkararak,hem kişinin,hem toplumun bundan faydalı çıkacağını,bu yapıda olan insanların kolay kolay yok olmayacağını,her türlü zorluğun karşısında dimdik duracaklarını dile getirmekte.Cumhuriyetimizin geleceği için böyle insanlara çok ihtiyacımız var. Mesajını bilinçli bir şekilde kafalara yazıyor.

İnsan Yağı şiirinde der ki;
‘’Her şey boş,kaygılar,kahırlar,kan davaları,
Tezelden dönüştürülmedikçe güle.’’dizelerinde Anadolumun üzerindeki sıkıntıların bir an önce iyileştirilmesini istemekte.Kan davası gibi insani olmayan bir kinin bir an önce bitirilmesini istemekte ve yol göstermektedir.Bugün bile halen yeterli bir eğitim seviyesi olmadığı için halen kan davası sürüp gitmektedir.Bugüne kadar kimbilir kaç cana malolmuştur.
Nüzhet bey’’İnsan zihni taze kalabiliyorsa her şeyi yapabilmesi mümkündür’’der.Ve peşinden Yunus EMRE’nin ‘’Her gün yeniden doğarız’’sözlerini söyler.

Çarıklı Erkanıharp şiirinde:
‘’Damla bile değildi ama,bugün dalga dalga halk,
Aşık veysel’e kadar,Yunus Emre’den beri:’’dizelerinde; Türk halkının padişahlık zamanlarında kul görüldüğü için kıymeti yoktu amma o günden bugüne zamanla birlikte Millet kendini buldu,dalga dalga yükseliyor,ses getiriyor şeklindeki yaklaşımı ile Filozof’ca sözler söylemektedir.

Yaz Günlüğü şiirinde:
‘’Ve dostunu sev,düşmanla barış,
Her kahır Hürriyet için çekilmeğe değer.’’dizelerinde; bir Mevlana gibi seslenmekte,hem yurt içinde,hem komşularımızla barışı önermekte,bu sevgi ve barışın daha çok Özgürlük demek olduğunu ve bunun için çekilecek her sıkıntının buna değeceğini düşünmekte ve bu fikrini savunmaktadır.

Ve yine’’900 üncü yıldönümünde Malazgirt zaferinin,
O kadar uzak ki zafer.’’dizelerinde böyle muhteşem bir zaferin üzerinden 900 yıl gibi neredeyse bir asır zaman geçmesine rağmen sosyal,ekonomik ve siyasal olarak daha istenilen seviyeye gelemediğimizi,çok çok gerilerde kalarak mamur medeniyet seviyesine çok uzak olduğumuzu bizlere aktarmaktadır.

Anadolu Dosyası şiirinde bakın neler söylüyor:
‘’İmanı gevremede,nane molla kentlerin,
Gecekondu denen hörgüçten.’’derken bugünkü İstanbul’u,Ankara’yı görüyordu.yıllar önce hastalığı görmüş,ilacını yazmıştı.Çünkü o bu ülkeyi çok seviyordu,düşüncelerinde daha medeni,daha mamur bir ülke hayali vardı.

Köylü Memleketin Efendisidir şiirindeki öngörüye bakarmısınız;
‘’Selçuklu,osmanlı,Cumhuriyet,
Yörük çadırında aynı çul.’’Topu topu altı kelime.Binlerce yıllık bir tarihi ve degişmeyen gerçekleri nasılda anlatmış.Nasılda yol göstermiş,sorunu kaynağında tesbit edip gözümüze gözümüze tutmuş,beyinlerimize mıh gibi çakmıştır.

O BİR TARİHÇİ:

Çarıklı Erkanıharp şiirinde:
‘’Bir destandı Galiçya köylerde,Yemen bir türkü ve bir ağıttı,
Sarıkamış şimdi,çiçeği burnunda,Almanya hikayeleri.’’şiirinde ve bir çok şiirinde geçmişe ait bilgileri şiirlerinde bizlere aktarmakta,şiirlerinde geçen yer,olay ve isimleri araştırdığımız zaman şiirin özüne uygun olarak bilinçli bir şekilde o ismin seçildiğini görüyoruz.
Şiirleri tek tek incelendiği takdirde tarihte geçen önemli olay ve konuşmalara bir bir şiirlerinde yer verdiğini görürüz.Bu verilen bilgileri araştırdıgımız zaman hepsininde gerçek olduğununa bizzat şahit oluruz.

Su Gibi Ezberimizde şiirinde;
‘’Hicivdi Şair Eşref,etten kemikten ve zehir zıkkım,
Gitti boyuna sarayın üstüne üstüne.’’bu ve buna benzer yüzlerce şiirinde tarih ve edebiyatımıza isimleri geçmiş kişileri çok net olarak vermektedir.

O BİR MUCİTSEVER:

İnsan için yapılan büyük hizmetleri takdirle anmış ve o hizmetleri bir şiir,bir destan olarak yorumlamıştır.

Su Gibi ezberimizde şiirinde;
‘’Koca bir destan yazdı gitti Edison-elektrikle,
Tarancı’nın doğmayacağından korktuğu güne’’dizelerinde Edison’un Elektriği bularak İnsanlık için ne büyük bir hizmet bırakıp gittiğini ve bunun koca bir destan olduğuna dikkat çekerek,bu tür Bilimsel Araştırmalar için bir ışık yakmıştır.

Havanda su şiirinde der ki;
‘’Havanda su döğmüşler belli,
Bunca icatlar,keşifler,
Niye,sen benim olmadıktan kelli.’’burada acı acı söyleniyor,bunca keşif ve icatların niçin kendi yurdunda,kendi insanı içinde olmadığını,görüp hayıflanıyor.

O BİR VATANDAŞ:

Evinde manğalını yakıp kömür oluncaya kadar duman üfleyen, ve yaptığı işten keyif alan bir vatandaş.
Devletin değerli bir bürokratı olmasına rağmen sade bir vatandaş gibi,
‘’Yüzyıllarca gerideyiz,ortak Pazar ülkelerinden,
Desene kağnı arabasındayız.
Onu bilirim ben,onu söylerim.Daha biz Anadolu’nun (A) ’sındayız’’diyebilecek kadar sade bir vatandaştır.Maalesef dedikleri günümzüde bir bir çıkıyor,Avrupa Birliği bizden yeni yeni taleplerin yerine getirilmesini talep etmektedir.Biz Nüzhet bey’in sorunlara parmak bastığı zaman işe koyulsaidik bugün istenen taleplerin belkide bir çoğu isteniyecekti ve bizi davet ederek alacaklardı AB’ye.
Sn.ERMAN’ın bir çok insanın dışında bir yapıda olmasının bir özelliği de onun BONCUK işi yapmasıdır.Hani şu hapisanelerde yapılan boncuk işleri,O Boncuk işini işin erbabı gibi yapardı ve torunlarının doğum tarihlerini vb.boncukla işlerdi.

O BİR ARAŞTIRMACI:

Karaca Ahmet mezar taşlarının üzerindeki yazılar için;
Su Gibi Ezberimizde şiirinde;
‘’Mersiye değil de ne-Karaca Ahmet’deki mezar taşları’’mısrasında; taşlardaki yazıları bir Ağıt’a benzetmekte ve,
‘’Zorunlu mu yazılması-şiir ve destanların,
İlle ak kağıda-bir selüloz yaprak üstüne.’’derken emek verilip güzel,faydalı ve kalıcı yapılan işleri şiire benzetmektedir.

Yarı Köroğlu-Yarı Karacaoğlan şiirinde:
‘’Sular var,azgın,gem vurulmadık,
Demir var,petrol var,karanlıkta parlayan.’’dizelerinde,Bugün dahi konuşulmakta olan ve uğruna savaşların çıkacağı konuşulan suların önüne bir an önce barajlar yapılmasını istemekte,sularımızın gürül gürül boşa akıp gitmesine gönlü razı gelmemektedir.Bu şiir yazıldığında Harrana su verilmiş olaydı bugün Türkiye belki bu durumdan 2 kat daha verimli ve zenğin olacaktı.
Yeraltı zenğinliklerimize dikkat çekmekte ‘’özellikle Demir ve petrol’’diyerek zaman içerisinde bu iki değerli madenin dünyanın gündeminde olacağını ve sanayileşmenin,ve mamurlaşmanın,ve zenğinliğin formülünü bizlere sunmuştur.
Günümüzde canlı yaşıyoruz.Amerika Birleşik Devletleri taaa Amerikadan kalkıp yanıbaşımıza Irak’a geliyor,niçin? tabiiki petrol için.Bugün petrolü elinde bulunduranlar bir çok bakımdan dünyanın bir kısmınıda elinde bulundurmaktadır.Nüzhet bey bunu yıllarca önceden görmüş ve bir Bürokrat olarak,bir şair olarak,bir araştırmacı olarak gündeme alınmasını ve gerekli çalışmaların yapılmasını istemiştir.
‘’Hey gidi deve çanlarıyle uzayan yollar,
Yine uzak Erzurum,yine uzak Van’’..diye üzüntülerini dile getirmektedir.oysa Nüzhet bey,istiyordu ki,demiryolları yapılsın,uzak olan yerler yakın olsun ve bizim olsun,o çok iyi biliyordu,gidemediğimiz yerlerin bizim olamayacağını,
Bugünleri yaşayan bizler bunu çok çok iyi anlamamız lazım.ülkemizin bazı ücra köşelerinde yaşananlar,zamanında yapılmayan işler,zamanında yapılamayan müdahaleler sonucunu doğurmakta ve kan ile gözyaşı olarak bizlere dönmektedir.
Nüzhet bey bir sözünde kendisi için;
´’Tatil günlerinde,günlügü 5 kuruşa ödünç kitap veren ve beni Tarzan,Monte Crısto ve Pardayan’la tanıştıran izbe dükkan,10 metrekarelik kitap evini unutmak mümkün mü.? ´´derken kitaplara olan düşkünlüğünü bizlere anlatmaktadır.Bu kitap sevgisi kendisinde dal budak vermiş ve koca bir çınar gibi büyümüştür.Çok farklı konularda her zaman bir fikri olmuştur.Bu bilgilerini şiirlerinde serpiştirilmiş olarakta görüyoruz,bir yerde Şairlerden bahsediyor,başka bir yerde tarihi kişiliklerden,diğer bir yerde filozoflardan ve bu verdiği isim ve yerleri araştırdığımız zaman şiirin özüne en uygun ismi seçtiğini görüyoruz.

Muhabbet Bir Köroğludur şirinde;
‚’’Yeter yalanla,kötülükle tebelleş olduğumuz,
Kim demiş,kana kandır panzehir.’’dizelerinde Anadolu’daki kan davalarını araştırmış ve yanlılş bilgilerin bir an önce bırakılmasını ve kan davalarının sürdürülmemesini istemiştir.

Karadeniz Türküsü şiirinde der ki;
‚’’Fırıncıdır Hemşinli,Hocadır of’lu,kaptandır Hopa’lı ve ustadır Ardeşenli,
Gözünü sevdiğim karadeniz,ne çok yerdesin.’’Yöre yöre,ilçe ilçe ne ile meşğuldur,sanatları nedir bizlere tek tek söylüyor,

O BİR İNSAN AŞIĞI:

Yapılan her hizmeti insan olgusunu düşünerek değerlendirmektedir.
‘’Yazılmış ağıttır-yeni Boğaz Köprüsü,
Telli gelinin Kızılırmak’ta kaybolan ölüsüne’’derken,Köprülerin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu vurgulamakta ve o sevgi dolu yüreği Telli gelinin acısı ile yanarken,Boğaz Köprüsünün insanlık için faydasını düşünüp mutlu olmaktadır.
‘’Hiç ölmeyecekmiş gibi,ölesiye sevmeli,sevince insan,
Su,hava,bir de toprak,başkası bu dünyada temelli değil’’derken,sevgiye ne kadar önem verdiğini,insani erdemlerden bir tanesinin sevmek olduğunu bilen Şair her şeyin bir sonu olduğunu,baki olanlarınsa sayılı olduğunu,bu yüzden ‘’sevin ölmeyecekmiş gibi’’ diyerek sevginin değerini bir kez daha yüreğinden bizlere aktarmaktadır.
Ankara radyo’sunca Sn.ERMAN’ın evinde yapılan bir söyleşisinde:
‘’Halk İdarecisinin yolda yürümesine,At’a binmesine bile dikkat eder.İdareci İçki içiyorsa ve Halk onu seviyorsa Aslan gibi içiyor,yok sevmiyorsa bırak şu sarhoşu der.’’sözlerinde halkı ne kadar iyi tanıdığını ve idarecininde her hareketine halkı için dikkat etmesini isterdi.Yine bu söyleşisinde:
‘’Hak’a saygının şart olduğunu,insanları sevmenin şart olduğunu’’söylerken ŞART kelimesini kullanması onun karşısındaki kişinin hak ve özgürlüğüne olan saygısı ve insanları ne kadar çok sevdiğini anlatmaktadır.
‘’Yapılan her işin sonunda sadece insan sevgisi kalır’’derken de,hizmetlerin ve olayların unutulabileceğini ama insan sevgisinin yüreklerde kök saldığına ve unutulmadığına kalpten inanırdı.
Hacı Bayram velii’nin köyü olan Solfasol köy’üne kendi döneminde Elektrik götürülünce’’Köy deri değiştirmiş gibi uyanıverdi’’diyerek insanlığa olan aşkını nice güzel bir dille ifade etmektedir.

O BİR ÖLÜMLE ANLAŞMALI:

Ozan ve Üniversite şiirinde:
‘’İşte Sokrates’in-işte Pir Sultan’ın encamı,
Korkunun ecele faydası var mı.’’Gerek Sokrates olsun,gerekse Pir Sultan Abdal yaşadıkları devirde doğru bildiklerini belli bir düşman edinme pahasına da olsa,başlarının vurulacağı pahasına da olsa söylemişler,geri adım atmamışlardır.
Her ikisi de bile bile ölüme gitmiştir.Nüzhet bey bu şahsiyetleri kendine örnek alırken bizlerede örnek olarak sunmaktadır.O korkunun ecele faydası olmadığına canı gönülden inanıyor ve doğru bildiklerini her ortamda söylüyor ve yazıyordu.
Yaşadığı ve yazdığı devirleri iyi tahlil edersek,her şairin söyleyebileceği sözler değil söyledikleri,üstelikte bir bürokrat.Bu şahsiyet olsa olsa Ölümle anlaşmalı bir yürek olur.
Bu bizdeki kelle koltuktalık şiirinde:
‘’Battal Gazi ve Zal Oğlu Rüstem’dir,Pirimiz üstadımız,
Onlardan kalma,bu bizdeki kelle koltuktalık.’’derken hem kendi dünyasını etrafa ilan ediyor,hemde Türk Milletine has bir özellik olarak gösteriyor,o da bu milletin has bir evladı olarak kendini kelle koltukta görüyor,ölümü korkulacak bir durum olarak görmüyor.

O ANADOLU:

Nüzhet ERMAN ömrünü Anadolu için harcamış bir insandır.Anadoluda atan her nefese ses olmuştur.Anadolunun sevincine sevinmiş,üzüntüsüne üzülmüştür.O biliyordu ki bu Millet kendisine yapılan en küçük yardımı bile yıllarca unutmaz.
Türk Alfabesi şiirlerinin (A) harfi ile ele aldığı Anadolu şiirinde:
‘’Köylü efendisidir,demişti Atatürk,
O hala kuru kuruya efendi,biz çoktan sayın bayız.’’
Fert başına düşen milli gelir,falan,filan,
Derken sabahları bulgur çorbasındayız.
Açıktadır köylerde pis su ve lağımlar,
Arayıp bulma değil,örtme çabasındayız.’’derken; sözle icraatın bir olmadığını,Anadolu köylüsünün halen aç,perişan ve bitap olduğunu gözlemlediği için yüreğinden gelerek konuya dikkat çekiyor.Hükümetlerin açıkladıkları rakamların köylere uğramadığını,’’Bulgur çorbasındayız’’ derken köyden biriymiş gibi vermiştir.
O köyleri,köylüleri bilmektedir,onlarla içiçe olmaktan,onların dertlerini,kederlerini,sevinçlerini birebir paylaşmaktan ve buna çareler bulmaktan yana bir insandı.Devletin verdiği makamda oturduğu yerden yönetim değil,bizzat gidip,görüp,olayları yaşıyordu.
Köylerde ki,pis su ve lağımların durumuna dikkat çekiyor,bunlara çözüm bulunması yerine konuların,yalan,dolan ile yokmuş gibi gösterildiğinden şikayet ediyor.
Bugün dahi binlerce köy’e lağım hizmeti gitmemiştir.Gitmeyi bırakınız yol gösterici çalışmalar dahi yapılmamıştır.Mardin’e bağlı Nusaybin ilçesinin bir çok köyünde bahçeye kızılderili çadırı gibi dikilen direklerin içi halen açıkta hela olarak kullanılmaktadır.
Nüzhet bey bunları görmüş ve yaşamış biri olarak çözüm istiyor.
‘’Sorsalar halimizi,ölüm döşeğinde bize,
Cevap hazır’’Ne olsun yeğenim,iyilik,sağlık.’’..Nüzhet bey Türk halkını çok çok iyi tanıyor,O her zaman Anadoluyu özünde yaşamıştır.şiirdeki şive bile birebir Anadolu şivesidir.ve verilen örnek Anadolunun yüzyıllardır bir gerçeğidir.o istanbulda veya Ankara da oturupta şiir yazmamıştır,Bürokratlık yapmamıştır.Bizzat gitmiş,görmüş ve yaşamış ondan sonra sözünü söylemiştir.
Çarıklı Erkanıharp şiirinde:
‘’Çocuk belleme artık,benim köylümü,avutulacak,
Geçti gaz,tuz,bez devri.’’dizelerinde; Köyü ve köylüyü ne kadar yakından tanıdığına şahit oluyoruz.Zamanın değiştiğini buna bağlı olarak köylü insanının da görüş ve düşüncelerinin değiştiğini söylüyor.Aynı şeyleri çocuğa mama verir gibi,şekerle aldatır gibi,köylüye düşünmeyin,köylüm farklı ona göre hareket edin diyerek köyden,yani Anadolumun bağrından seslenmektedir.
Doğu şiirinde:
‘’Nuh’tan,Halil İbrahim’den beridir,
Kimin umurunda,var veya yoğum.
Asker vermişim,vergi vermişim devlete,
Kıldan ince boynum.
Kıl keçimle,ahlatımla,çavdarımla bunca yıl,
Hem doyurdum,hem doydum.
Öpülesi eli değmiş ama Atatürk’ün,
Yolum tutuk,köyüm okulsuz,acı suyum.
Ben kavimlerden kavimlere miras,
Çözülmemiş soruyum.
Ben ilk,ben uç,ben kök,
Öz be öz Anadolu’yum.’’derken,Anadolunun sesi olmuştur,
Ülkemeizi cennet gibi bir yer olarak görür ve burada doğup yaşamaktan mutlu olduğunu onu tanıyanlar çok iyi bilirler.
Yıllar öncesinden ‘’çözülmemiş soruyum’’derken,sorunlara el atılmasını ve sorunların bir an önce çözümlenmesini istemiştir.Bugün maalesef aynı sorunlarla boğuşup duruyoruz.Sorun yumağı öylesine karışmış ki,bir türlü çözülememektedir.Özellikle bu şiirinde ‘’Öz be öz Anadololu’yum derken kendisini ne olarak gördüğünüde bizlere söylemektedir.O Anadolu’dur.Çünkü ömrünü Anadolu için harcamış bir bürokrat,bir şair,bir köylü Nüzhet ağa’dır.
Ve kaçınılmaz son:
Tedavi amacı ile gittiği Lonra’dan döndükten hemen sonra 11.kasım.1996 yılında Ankara’nın Çankaya semtindeki evinde tüm ailesi ve sevenlerini arkasinda birakarak, hayata gözlerini yummuştur.

O BİR ATATÜRK’ÇÜ:

Birinci Değil Bir şiirinde;
‚’’İki Mustafa Kemal vardır,biri,
fani Mustafa Kemal; diğeri,
Milletin içinde yaşattığı,
Mustafa kemal idealidir.
Ben onu temsil ediyorum.’’

1 inci Atatürk değildi o,
O kadar büyük,
ve o kadar az.
Kimse II’nci Atatürk olamaz! diyerek Atatürk’e olan hayranlığını ve sevgisini en bariz vir şekilde şiirsel bir dille anlatmıştır.

KAYNAKLAR:

A-Şiir Kitapları(Yeşil,A Benim Canım Efendim,Anadolu,Gazi Mustafa Kemal Atatürk,Hem Hürriyet Hem Ekmek,Halk Haktır,Türk,Her Gün Yeni Doğarız,Nasreddin Hoca,İpe Un Seren Adam)
B-Kendi söyleşileri
C-Eski Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’in konuşmaları
D-Daha önceki özgeçmişleri
E-Fotoğrafları

İshak Özlü