<<Ne varsa Anadolu’da var,
İstanbul’dur …. çürüten!>>
Ankara’nın nesi güzel diye soranlara:
<< İslanbul’a dönmesi >> demişti Yahya Kemal
Canım Boğaz ve Beyoğlu nasıl bırakılırdı?
Günübirliğine de gelseniz
Canınız sıkılırdı.
Kocaman, tozlu bir köydü Ankara 1920 ‘lerde,
Cascavlak ve göz alabildiğine bozkırdı
Trenden inince, iki taraflı bir
Bataktan sonra, karşınıza gölgesiz bir mezarlık gelir
Sonra kerpiç ve hımış dükkanlar arasından geçilir
Bir yangın yerine sapılırdı.
Men-i Müskirat Kanunu yürürlükteydi ama
İmbikleri vardı, bağlarda oturan milletvekillerinin
Sıcak rakı yapılırdı.
Kazıkiçi Bostanları’nda, bağ ve bahçe aralarında
Ateşler yanar söner ve sabahlara kadar
Silahlar atılırdı.
Görüşmelerin uzadığı akşamlar Meclis’te
Lüks lambaları yakılırdı.
<< Hem suyu var, hem de elektriği>> diye
Arkadaş evleri anlatılırdı.
Savrula savrula yağdı mı kar ,
Kapılara kadar çıkar ,
Nefesi donardı adamın, içi katılırdı.
Allahın günü tellal bağırtılır
Ve: (Eşek bulan! Eşek bulan!) diye
Kaybolan eşekler aratılırdı!