<< İki Mustafa Kemal vardır. Biri,
fani Mustafa Kemal; diğeri,
milletin içinde yaşattığı
Mustafa Kemaller idealidir.
Ben onu temsil ediyorum. >>
1 İNCİ ATATÜRK DEĞILDI O.
O KADAR BÜYÜK
VE O KADAR AZ.
KİMSE II NCİ ATATÜRK
OLAMAZ!
<< İki Mustafa Kemal vardır. Biri,
fani Mustafa Kemal; diğeri,
milletin içinde yaşattığı
Mustafa Kemaller idealidir.
Ben onu temsil ediyorum. >>
1 İNCİ ATATÜRK DEĞILDI O.
O KADAR BÜYÜK
VE O KADAR AZ.
KİMSE II NCİ ATATÜRK
OLAMAZ!
<< Mes’udum!
Çünkü, muvaffak oldum. >>
Ne deniz gözleri, ne güneş saçlarıdır;
Önemli olan davranışlarıdır .
Samsun iskelesindeki ilk adımı, örneğin;
Veya Akdeniz’i gösterişi sağ elinin,
Bir masalın değil, essah bir Güldeste’nin
Aydınlık satır başlarıdır.
<< Herkes gibi Atatürk’ün de insanlığı,
iştahlardan, hırslardan, heyecanlardan,
gurur ve öfkelerden, zaaf ve kuvvetlerden,
iç varlığın düzlerinden, iniş ve
çıkışlarından yoğrulmuştur. Eseri
bu insanlığın derinliklerinden gelme,
kaynaklarından doğmadır. >> F. R. Atay
Atatürk de, et artı kemik ve artı kandı.
İnsanüstü değildi Atatürk.
Atatürk, herşeyden evvel :
Herkes gibi kusurları olan, küçük, büyük
Ve çirkin de olabilirdi, ama güzel;
Atatürk, yorgunluk kahvesini bir su başında
(Ve rakısını tuzlu leblebiyle) yudumlamayı,
Serhat türkülerini, alaturkayı, mesela, Safiye Ayla’yı
Ve mesela, yemeklerden fasulye pilakisini
Seven << Mir-i kelam >> bir İstanbul Efendisi,
(Aşık ve şair, mahcup ve ürkek);
Ama bir Adanalı kadar sıcak kanlı,
Karadenizli değil ama, Karadeniz kadar canlı,
Bir Aydınlı kadar oturaklı ve zeybek
Velhasıl
Bizim mayamızdan, bizim kumaşımızdandı,
İnsanüstü değildi yani Atatürk,
Tam insandı.
<< Tuğra >>
İlk imzayı şahane – (Orhan bin Osman) dan kalma
Yazmadı -‘savaştı Osman Gazi – bu yüzden tuğrası yok
Aşk ile fırlatılmış üç sülüs (Elif) ok
Kart manda derisinden – iki esnek kalkan (Mim)
Bir çift murassa hançer veya ayet meşkedilmiş kama
Hüdavendigar Murad – Fatih Mehmet – Yavuz Sultan Selim
Cümlesi (Han) ve (Şan) (El muzaffer daima)
Bir aslan pençesi çölde – bir yabani mor çiçek
Ferman üzre – ya nişancı – ya tuğrakeş çekecek
Selim Şah ibni Bayezid Han – el muzaffer daima
Şah Mustafa Han ibni Ahmet – el muzaffer daima
Murad ibni Mehmet Han – el muzaffer daima
Şah Mustafa Han ibni Ahmet – el muzaffer daima
Şah Selim Han ibni Süleyman – el muzaffer daima
Ve nihayet – okur yazar bir sima
(Resmi evrak hariç – kurşun kalem kullanan)
Ve İstanbul’da – nazik bedenini tehlikede sanan
Babası Abdülmecid – annesi Gülüstü
Ve Osmanlı mülkünü bırakarak yüzüstü
Bir Cuma sabahı kaçıp giden – son halife sultan
Soyadıyla – Şah Altıncı Mehmet Han
Ve tabii – el muzaffer daima
<< Onu paşa yapsanız padişah
padişah yapsanız Allah olmak ister. >> Enver Paşa
I.
Soranlar vardı: -<< Neden paşa yapmıyorlar O’nu>>.
<< Anafartaları O kazanmadı mı, İstanbul’u O kurtarmadı mı?>>
<<- Terfi tezkeresi cebimde ama>> demişti, Enver Paşa.
<< Hiç bir şeyle doyuramazsınız siz bu adamı.>>
Ve kafa yoruyordu aydınlar , Göz Hekimi Esat Paşa’nın evinde,
– Kim kurtarabilir acaba vatanı?
<<- O, bizi kurtarır ama, biz O’ndan nasıl kurtuluruz!>>
Diyordu, Refet Bey, devrin İstanbul Jandarma Komutanı,
Ve açıklıyordu: -<< Gavura kalacağımıza, O’na kalırız>> dendiğinde,
Mustafa Kemal’di kurtarıcının adı sanı!
II
<< Biz hiç birimiz olmasaydık,
O, yaptığını yine yapardı. O
olmasaydı, hiç birimiz, Mustafa
Kemal’in yaptığını yapamazdık.>>Rauf Orbay
Karabekir Paşa da, aynı şüpheyle, Erzurum’da, O’nun,
Başkan olmasını istememişti.
Ingilizler: -<< Sert davranışımız size,
Mustafa Kemal’in başınızda olmasındandır >> demişti.
Daha ilk Kuvay-i Milliyye Meclisinde,
Enver Paşa’ya bel bağlayanlar türemişti.
Ama, açık talih, kararlı Mustafa Kemal’e gülümsediği kadar,
Kimselere gülümsememişti.
Bir kaymaktı Afyon artık, Kütahya bir çini,
Mesir macunuydu Manisa ve İzmir: Elde bir yemişti!
III
<< Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer
ancak kendisinden daha büyük
bir gayeyi elde etmek için
belli başlı vasıtadır.>>
Vatan kurtulmuştu, ama, orta yerde, ayağa dolaşan
Köhne ve külüstür bir sürü şey vardı.
Vezirdi halifeydi bunlar ,
Kokmuş medreseler , sallabaş fetvacılar, besili kadılardı.
Önce dünyasını karartırdı adamın bunlar,
Sonra cenaze namazını kılardı.
Korku dağları bekliyordu bunlar için ve işte bunlar ,
Mustafa Kemal’den, hiç mi hiç kurtulamıyacaklardı!
<< Babası Ali Rıza efendi, gümrük
muhafaza memuru idi. Kızıl bıyıklı
ve iri yarı idi. Aydın’ın Söke tarafından
gelmişlerdi. Ana tarafından
ise yörüktür. Ondaki Altaylı
tipi bundan olsa gerek! >>F.R.Atay
Gözünü budaktan sakınmazdı
Canını yağlı kurşundan
Sarıyer adlı yörük köyündendi anası
Yani ana tarafından
Yörüktü Mustafa Kemal !
Gelmiyor insanın inanası
-Sanki eski Asya destanlarından-
Hem yokluk dağlarını eriten demirci
Hem kıvılcım, alev ve ateş
Tanrısal bir körültü Mustafa Kemal
Ne varsa Anadolu’da var
İstanbul’dur adamı çürüten
Kazandıktan sonra: – Varsa yoksa sen!
Diyenlere gülecek kadar
Büyüktü Mustafa Kemal
<< Hayatta iki şey vardır :
Galip olmak, mağlup
olmamak.>>
Mahallede hergün değişik bir oyun var!
O gün de birdirbir oynanıyormuş.
Seslenmişler O’na:
– Sen de gelip oynasana!
– Peki, demiş Mustafa ve dimdik ayakta durmuş.
– Eğil, diye bağrışmış çocuklar ,
Eğil ki atlıyalım üstünden!
Başını sallamış Mustafa:
– Böyle atlıyabilirseniz atlayın, eğilmem ben!
<< Bir kurmay, mutlaka bir lisan
ve dans etmesini bilmelidir. >>
Bir kıza gönül vermiş,
Bir ara, Rüştiyeli Mustafa bizim.
Ama uzaktanmış, ama penceredenmiş, aldıran kim.
Okuldan sonra hergün
Gömleğine, fesine kadar herşeyini bir bir ,
Ablasına güzelce ütületir ,
Selanik’in Kulekapısı Mahallesine
Kızı görmeye gidermiş.
Yakın arkadaşlarından biri :
– İşte bu günlerden kalmadır, dermiş,
İyi giyinme merakı için Atatürk’ün!
<< Ben de herkes gibi doğdum, büyüdüm.
Doğuşumda bir ayrılık varsa Türk oluşumdan ibarettir!>>
Hiçbir şeyi O, halk kadar tutmamıştır .
Halktı, ilk ve son; halktı, epeski ve yepyeni!
Övünürdü, halk çocuğu olmakla.
Örneğin kızkardeşi ile beraber bakla
Tarlasında bekçilik ettiğini,
(Unutmak ve O’na da unutturmak isteseler de)
Atatürk unutmamıştır .
Bu tarla bekçiliği hikayesine
İnanmamış gözükerek :
– Aman efendim, estağfurullah, diyene de,
Yüz vermemiştir
Ve gülerek :
– Şanından mı düşersin, demiştir ,
– Karga kovalamakla?
Sen o estağfurullahı kendine sakla!
<< Lacivert çuhadan ceketinin sarı
ay yıldızlı düğmeleri, kol kapağında
birer parmak kalınlığında
3 sıra şerit vardı. Dar ve yeşil
pantolonu ise pek güzeldi. Top
püsküllü kırmızı fes de ona çok
yakışıyordu>> 1893
Gizlice girmişti Askeri Rüştiye’nin sınavına
Ve kazanmıştı.
Peki ama, iznini ve hayır duasını nasıl alacak,
Asker olmasını istemiyordu ki annesi onun!
Kadıncağız sürüp giden savaşlarda öleceğinden,
Gidip te gelmeyeceğinden korkuyordu
Biricik oğlunun.
Bulmuştu ama Mustafa Kemal çaresini; sordu:
– Ne hediye getirmişti babam bana
Doğduğum zaman?
Zübeyde Hanım, düşündü bir an :
– Bir kılıç! Hatırlıyorum da, pek sevinmişti
Rahmetli pek!
– Nereye koymuştun o kılıcı sen?
– Kundağının baş ucuna?
– Gördün mü bak!
Asker olmamı istemiş babam demek,
Anne, asker olacağım ben!