(Geçmiş gün, Mehmet. istanbul’a yeni gelmiş
ve her nasılsa tramvaya binmişti. Biri ayağına
bastı ve hemen özür diledi; – Pardon!
Canı yanan Mehmet cevapta gecikmedi:
– Efendi ! Ağzını topla, pardon sensin!) O hesap:
Y ollara dökülürdü millet – taş kırmak ıçin
(Yol mükellefiyeti) dedikleri bir şey vardı eskiden
Ama – taş kırmak filan değil – dost kahrı – aydın külfetidir
Anadolu yiğitini aşındıran – eskiten
Karanlık mı öteler – yokluk mu var kavşakta
<<Aslan hemşerim – yürü bakalım önden>>
Umut – sabır ve aşk-kerem ve rahmet
Muhammet Mustafa’yla Hazreti Ali’den
Başka nesi var zaten – lüks niyetine garibin
Koku keyfinden – ayna merakından – mendil süsünden
Ve hatıra olarak – (arkada Kız Kulesi ve kuşlar)
Selimiye kış1asındaki onbaşılık resminden
Yol mu yok – <<pardon>> – okul mu yok — <<pardon>> -hekim mi yok – <<pardon>>
Ey bütün bu pardonlara -sadece- (pardon sensin) diyen
Ey kalem değmemiş ak kağıt gibi askere
Yemen’e gider gibi Almanya’lara giden
<<Kimsin – nesin>> yok – kapısını çalana
Sofralar döken (yağlı – ballı) – kat kat yataklar seren – yünden
Ey dut yaprağını atlas – kötü kırık buğday tanesini
Beşibiryerde altın eden
Hitit – Selçuklu – Osmanlı ve hatta – Türkiye olarak
Özür diliyoruz senden