Garip bir davaydı, özetle, tuhaf bir işti.
Geç vakit, Bölge Kadısı Nasreddin’e,
Davacı, davalıyı sürükleyip getirmişti.
– İşsiz, iş diye bakmıyordum yine ,
Çarşıda, köşe başında tam.
Baktım, yerden kaldırmak için uğraşıyor ,
Düşürdüğü çuvalı bu adam.
Yaklaştım ve:
– Ne verirsin yüklersem çuvalı sırtına dedim.
– Bu adam da ( hiç ) dedi .
Kabul ederek çuvalı sırtma yükledim.
Sonra, borcunu istedim, vermedi.
Yanlışım varsa, kendisine sor!
Düşündü Nasreddin bir zaman, ölçtü, biçti:
Pazarlık ve dava konusu (hiç)ti.
Sonra davacıya: – Doğru haklısın,
Ve de alacaklısın!
Tartışmayı, uzun sözü bırakalım.
Zaten geç oldu vakit!
Sen hele kaldır şu kilimi bakalım .
Ha şöyle! Ne var altmda?
– Hiç!
– Tamam işte! (Toz toprak hariç),
Al o (hiç)’i oradan da yıkıl git!