Okul yok, mevsim bahar .
Haylaz Nasreddin ‘ le arkadaşları o gün yine
Dalmışlar hırsızlama komşu köyün
Bakımlı, geniş bağdemliğine .
Birden avurdu dolu gözcünün
O boğuk sesi:
– Aman kaçın, kaçın aman, gelen var!
Yani diyeceğim, görünmüş köyün bekçisi
Ve çil yavrusu gibi dağılmışlar .
Ama, davranıp atlayamamış Nasreddin.
(Yolduğu bademler tozlu fesinde)
Kalakalmış badem ağacının tepesinde!
Bağırmaya başlamış, yaklaşan bekçi,
(Bekçi de, bekçi değil adam azmanı):
– Ne arıyorsun ulan orada?
Çabuk ordan, çabuk dedim, çabuk in!
Düşünmüş Nasreddin:
"Ya dayak bekliyor kendisini aşağıda
Ya da
Karakol!" Erir gibi olmuş içi.
Ne yapsa acep n ‘ eylese!
Evet, zor olmasına zor bir durum!
Ama, Nasreddin bu! Bir iki yutkunmuş ve
Sonra rahat, hiçbir şey olmamışcasına:
– Ben bülbülüm, demiş , buraya kondum, ötüyorum!
Şaşırmış önce bekçi, sonra gülerek:
– Vay, sen bülbülsün demek!
O halde vakit de , kuşluk zamanı!
Tez öt de dinleyelim öyleyse!
Tez, dedim sana düdük, tez!
Nasreddin ‘ cik, çaresiz, bülbül taklidi yaparak
Bir zaman öter,
Öter ama, açıkcası,
Kendi ötüşünü kendi de beğenmez! )
Yine de: – Bülbül değil namussuz, bülbülün hası!
Evlere şenlik sesin ulan! Kurbağadan beter!
Ne biçim bülbülsün sen?
Diye çıkışan bekçiye, yapıştırır cevabı hemen:
– Güzel öttüğümü söyleyen kim?
Ağam, ben daha acemiyim!
Eh! Acemi bülbül de bu kadar öter!