“- Size de yetecek kadar geniş
değil ülkemiz. Rum gazasına gidiniz.
Aflah yolunda cihad yapınız. Ve ganimet alırnz!"
İbrahim Yınal Bey
(Süleyman Şah’ın babası)
Eski Mısırlılar’ın : (Denizin Yüreği) dedikleri,
Sümerliler’in de : (Sahildeki Güneş Bahçesi)
Diye imrendikleri
Diyar-ı Rum’a, 396 yılında, ilk kez,
Batı Hun Türkleri’dir, Kafkaslar’dan sarkan.
Sonra Başbuğ Balak’la Sabar Türkleri
Ve Abbasiler’e bağlı gönüllü müslüman
Türk mücahitleri..
Sonra da, Selçuklu Emiri
(Melik’ül Müluk) Çağrı Bey’in
Peşi sıra, rüzgar gibi uçan üçbin
Horasan eri:
1018 yılında, bel ve terkilerinde kılınç, teber,
Mızrak ve gürz..
Naralarıyla inleterek yeri
Göğü , sisler içindeki Van (Vaspurakan)
Kalesine ok yağdırırken görürüz
Örgülü, uzun saçlı Türk atlılarını!.
Çok geçmez,
Yağmalayarak gümüş ikon, altın şamdan
Dolu bölgeyi. .
(Özellikle Muş ve Erzurum civarını)..
Yükte hafif, pahada ağır
(Ziyade doyumluk) kaldırır,
(Doğunun ve Batının hükümdarı)
Büyük SultanTuğrul’un hışmından kaçan
Asi Selçuklu Beyi
Kutalmış’ın Türkmen akıncıları..
Ne güneşli denizi ne de Kız Kulesi’ni..
Israrla, Ayasofya’nın menevişli, parlak kubbesini
Gösterir, Anadolu Fatihi
Kutalmış oğlu Süleyman Şah,
1081 yılında, bir sabah Üsküdar’dan askerlerine!
Türk’ün ilk İstanbul hatırasıdır bu!.
Ve bata çıka Toros’ların diş diş olmuş karına,
Sıcak Akdeniz’e vardığında
Sultan Melikşah
(Ki, bu sahneyi
Coşkulu bir destan
Gibi izleriz, Urfa’lı Tarihçi Mateos’dan),
Şaman atalarınca kutsal ve arı
Olduğundan su, Hazar’dan Akdeniz’edek
Kutlulamak ve pekiştirmek
İstercesine zafer ve saltanatını..
Ulu Tanrı’ya şükrede ede,
İri dalgalara sürerek süveydiye’de
(Kumral) Atını,
Kılıcını üç defa büyük suya daldırır
Ve üç heybe dolusu
Kum almalarını buyurur uşaklarına,
(Mateos’un deyimiyle) okyanustan,
Mezarına sermek için,
Anadolu’nun sihirli kilidini açan
Cennetmekan babası Sultan Alpaslan’ın!.