TÜRK

”Ey Türk Ulusu! Sen, yalnız yiğitlik ve savaşçılıkta değil, fikir ve uygarlıkta da insanlığın şerefisin!” 1931 ATATÜRK

Ne Türk, Gök Tanrı’nın :- Ha gayret!

(Diyerek),
Sırtını sıvazladığı,

Salt : Çadır, at ve silah

Ve de mangal yürek..

Çapulcu bir boy , sıradan bir aşiret..

Ne de Türk Tarihi :

Orta Asya’dan sonra, kah

Çin ve Hindistan, kah Hazar Gölü, Horasan..

Avrupa ve nihayet,
Diyar-ı Rum (Anadolu)..

Sırf : Vur, kır, kan ve ateş dolu

Bir macera zincirinden ibaret!

Tam tersi! Türk: Köklü uygar bir millet!

Kerim devlet!
Hem de (ebed müddet)!

MAVİ GÖK, YAĞIZ YER

”Kurttan üreme, I-chih Ni-ssu-tu’nun

büyük oğlu Na- Tu-Iiu, Göktürklerin

atasıdır. Na- Tu-Iiu, soğuktan acı çeken

bir boyu, ateşi bularak ölümden

kurtardığı için, başkan seçilir ve
(Türk) unvanını alır!"

(Kuruluş Efsanesi)

Belki masalımsı, soyut, abartma, ama,

Hepsi de Türk’e ait, Türk’e has:

Oğuz Kaan, Ergenekon, Göç.. Dede Korkut ve Manas..

Dağılırken, katran karanlığı

Uçsuz bucaksız zamanın..

(Mavi Gök) Ie (Yağız Yer) arasında,

Kutsal adı, daima:

(Mavi-Kök-Gök)

Sıfatıyla beraber anılırmış,

Efsaneye göre, Keramet ehli demirci atasını, Hun

Kökenli (Türk-Aşına) soyunun,

Turfan’ın kuzeyindeki (Ecdat Mağarası’nda)

Doğurup emziren Kurt Ana’nın!.

Ruh, kan ve töre..

Yedi kat gökselliği Türk’ün

Ve yüzlerce yıl sonra,

Türkmen Ozan Yunus Emre’ye:

”- Her gün yeni doğarız! ”Dedirten, direnç,

Dayanç ve erki, işte bu,

Tanrısal Totem, Gök Börü

Kurt Ana’dan ötürü!.

Türk : Cesur, kuvvetli ve olgun!

Türk-i çeşm : Güzel göz!

Türk-i taze : Diri ve genç!

Gerçi Türkistan nere, Makedonya nere?

Ama, öyküsüne göre Hüseyin oğlu Kaşgarlı, Mahmut’un

(Ki, Heyve Hakanı Ebü’l-Gazi Bahadır Han

İle Moğol Tarihçi Reşiddün de teyit eder):

”Son hızla yürüdüğü Balasagun’dan

Semerkant’a dönerken yine son hızla..

Rastladığı, (doğuya kaçamayan) 22 Oğuz’la

2 Kalaç’ta, Tül1< soyunun alametlerini

Gören (Zükkarneyn), yani

Büyük iskender ,

Farsça:- Türk manend!,(Türk’e benzer),

Türk’e benziyor bunlar! der!

Oysa, ne: Türk-iman! Ne de: Türk-kuman!

(Ben Türk’üm) yani, (Türk ben)!

Sadece bir ( kuvvet) ekidir Türkçe’de (men) !

Türkmen de: (Türk’lerin Türkü), Oztürk, Müslüman

Olmuş göçebe Oğuz!

Ağzımızın tadı. ses oyamız

Türkçe’nin kadim kaynakçası

Divanü Lugat-it Türk’ü karıştırıyoruz:

”Devlet güneşini Türk burcunda parlatmış Tanrı!

Türk soyundandır devrin hakanları!

Ama, dilleriyle konuşmak gerek

Gönüllerini alıp kazanmak için onları!”

Mealindeki hadisi şerifi

Delil ve dayanak göstererek

Kestirip attığı üzere Kaşgarlı’nın,

Adımız ve mayamız:

”Hak Taala’dan geliyor!”

METE, BUMİN, ATTİLA

”Türkler de, güzellik, tatlılık, yüz güzelliği, edeb,

büyüklere saygı, sözünde durma, sadelik,

öğünmemek, kahramanlık, mertlik gibi öğülmeye

değer, sayısız fazilet vardır”.

Kaşgarlı Mahmut

Hayal etmek bile zor :

Doğu’da Çin Budun, kuzeyde Uar’lar..

Yani enselerinde düşmanın ölümcül soluğu..

Ayrıca, yeni otlak bulmak zorunluluğu

Ve zorluğu da var..

İrtiş’in yatağından Baykal Gölü’ne,

Kuzey Türkistan’a kadar..

Bağımlı kılıp:

İpekli kumaş karşılığında Çin’e

Gümüş tilki, mavi sincap derisi veren

Avcı Tölesler’le

Yeşil gözlü, kızıl sakallı Wu-sun

Ve Kırgızlar’ı ve Oğuzlar’ı,

Yüksek tekerlekli, keçe evli araba kullanan..

İlk göçebe Hun-

Türk Imparatorluğunu gerçekleştiren

Tanrıkut Mete Han’ı!.

Yine, sağda Demirkapı, solda Kadırgan Ormanı..

Yola dize getirerek ,

Yaylak ve kışlaklarda, ileri geri

Kıpırdayıp duran küçük,çirkin böcekleri..

Yani, suya tapan, Çin kökenli Juan-Juan’ı..

Kurt başlı Tuğ’u,

Asya bozkırlarında tekrar

Egemen kılan Türk Başbuğu

Bumin iİiğ Kagan’ı !.

“- Ben soylu değilim ama

Soylu bir buduna mensubum!” demiş,

Papa’nın soy budalası elçilerine!

Ne korkunçtu Attila, ne de barbar!

Belki kurnazdı, tırnağa tırnak, dişe diş,

Yaşam savaşı veren..

Avrupa ağıllarına tek başına giren

Gözüpek bir kurt kadar!

Her hileyi denerdi!

Ama gururluydu Attila da

Her Türk kadar! Az gülerdi.

Adildi üstelik. İyilik ve konukseverdi!

Altın tabaklarda sunardı çeşitli yemekleri

Konuklarına, kendisi, tahta tabaklarda

Ve yalnız et yerdi!.

Kaderci bir derviş sanki,

Mütevekkil bir şaman:

“- Su testisi su yolunda kırılır!” derdi.

Ama, aklına koyduğunu da, istediği zaman,

Ülkeyse, gider alır, ,

Birşeyse, alıp giderdi!

Basit, fakat temiz olmasına dikkat ederdi

Giyiminin.

Ve kudretinden emin,

Mağrur bir edayla dinlerdi

Destansı övgülerini ozanların!

Yuğ Töreni’yle ,

(Kutsal atları, sadık hizmetçileri

Ve göz kamaştıran hazineleriyle)

Göğe uçtuğunda,

Saçlarını dibinden kesip

Kılınçlarıyla yüzlerini kana buladıkları

Söylenir Hun’ların!.

ÖTÜKEN

”Ülkeli budun idim, şimdi ilim hani

Kaganlı budun idim, kaganım hani”

(Orhon Yazıtlan)

Ozansı yakınmasıyla, saygı değer adı,

(Zengin,gönlü yüce anlamında),

(Giysisi Yağlı), Ihtiyar Kurt

Bilge Tonyukuk’un,

(Yenik çıkınca, sinsi, kalleş Çinlilerle

Yaptığı bilmemkaçıncı savaştan):

"- Kanı su gibi akmış, dağ

Gibi yığılmış kemikleri!”

"- Beylik erkek evladı kul olmuş,

Cariye olmuş hanımlık kız evladı!”

“-Ölmüş, yok olmuş Türk Budun!”

“Beş güneş birden battı gökyüzünde,

Üç ay birden doğdu, sapsarı!

Kut ve bereketi kesildi Gök- Türkler’in!"

Bu sözler de, Fağfur-i Çin,

Tapkaç lmparatoru’nun.

Kızıl bir sis bürüyünce otlakları,

(Yanında İlbilge Hatun),

17 , evet, tastamam 17 erle

Soluğu dağlarda almış

Türk-Aşına soyundan

Türeyegelen Kutluğ İlteriş Han!

Gerçi yine az, ama kurt gibi zinde,

70 kadarmış er sayısı,

Bozkıra indiğinde

Göğsü kaba dağlardan..

700 olunca da, ormanda, taşta kalmış,

(Devletsiz ve Hakan’sız), cariye ve kul olmuş,

(içte aşsız, dışta donsuz), yabız yabalak

Türk, Töles ve Tartuş

(Oğuz) boylarını topluyarak

İl tutmuş kutsal Ötüken’i..

”Bir yere ak otağı kurdurmuş, Bir yere kızıl otağı..

Kara otağı kurdurmuş bir yere..

Attan aygır, deveden buğra,

Koyundan koç kırdırmış.."

Ve (eski yaşamının bittiği

Doğduğu anlamında yeniden),

Bir ipekli kumaşla kendini kaybedinceye

Kadar sıkılarak boğazı ve bir keçeye

Oturtulup güneş eksenine göre

Dokuz kere

Döndürüldükten sonra

Çevresinde gök kubbeli otağın,

Kagan olmuş sil baştan..

" Ala sabah, sapa yere

Dikilende büyük ak otağlı.

Şahbaz atlı tavla tavla çekilen!"

Bakalım ne demiş,

(Et ve yarat) ı, yani örgütlenmeyi bilen,

Sağında Şatapıt Beyler, solunda Tarkanlar

Ve komutanları..

Sarı Irmak ve Şantung Ovası’ndan

Batıdaki Demir Kapı’ya, Kırgız Ülkesi’ne kadar..

Söküp atarak, mızrak işlemez çamuru, karı,

Yirmibeş kez sefer eden, onüç kez savaşan

(Tanrı gibi ve Tanrı’dan olmuş)

Kutluğ İlteriş oğlu Türk Bilge Han,

Yeğeni Yolluğ Tegin’in ağzından:

"-Gece uyumadım, gündüz oturmadım

Adı sanı yok olmasın diye

Türk Budun’un!

Kardeşim Gül Tekin ve iki Şad’la birlikte

Öle yite

Çabaladım, çalıştım ve kazandım.

Bana da Devlet verdi,

Hakan babamla Umay misaıi annem Hatun’u

Yücelten Tanrı!

Yaya, aç çıplak geri geldi

Dört yana dağılan budun!

Savaşıp durdum doyurmak için!

Sarı altını, ak gümüşü, gök sincabı, has atları

Ve kara samuru kazanıverdim Türk Budun’uma!

Bölmedim suyla ateş gibi ikiye!

Çıplakken donlu kıldım,

Bay kıldım yoksun budunu!”

BÜYÜK GÖÇ

a

Gerçi, harlı bir ocak gibi:

Güneyde Çin, kuzeyde Boz kagan,

Otuz Tatar, Kurikan, Kıtay, Tatabi..

Çevremiz silme düşman,

Biz ateş gibiydik! Zordu.

Berbattı durum!

Ama. yine de,

(Özlemle andığı üzere Bilge Tonyukuk’un):

”Demircilik yaparak, akça tavşan,

Sığın geyik yiyerek,

Kışın Karakurum’da oturuyordu,

Yazın, kuzey yamaçlarında Çagay’ın..

Gırtlağı dolu, karnı tokdu budunun!”

b

Altaylar, Kafkas Dağları, Hindikuş

Arasında egemen

(Aşına) Büyük Kagan

T’ong Yabgu döneminde, yılda iki kez,

Hububat alındığını; sulu tarımdan..

Ve elverişsiz iklim şartlarına rağmen,

Keten, pamuk, pirinç, üzüm ve tuz üretilip

At, koyun, deve, geyik ve balık yetiştirildiğini..

Şahin, alıcı kuş beslendiğini yarış ve av için..

Yünlü elbiseler giyen Göktürklerin,

Sema, şarkı.. eğlenmeyi de bildiğini,

Gelince sırası, yeri..

Altın, gümüş, yeşim taşı ve ipek,

Demir ve deri işçiliğini,

(Düşman da olsa, kıskanıp gizlemez)

Ve: – Türkler hiç bu kadar kuvvetli olmadı!

Diyerek,

Uzun uzun över Çin vak’anüvisleri.

c

“- Sürekli göçedeler! Yatalak olur

Duran, oturan!”

Diye buyurmuş ya,

Kimine göre, gövdesi kurda, ayakları öküzünküne

Ve göğsü ayıya

Benzeyen destan kahramanı , Dede Korkut’un!

Kimine göre de, Tanrıkut Mete veya:

“- Doksan deriden kürk olsa topuğun,

Şepkülah olsa, dokuz deriden..Şakağın örtmeyen..

Doksan koyun dovgalık, on koyun öyüncük yetmeyen..

Dokuz yaşındaki deveyi silkip atan,

Kıynağında gökte tutan”

Efrasiyab (Alp Er- Tunga) nın özdeşi olan

Yüce Oğuz Han!

Ve yine:

“- Kılıcı paslanır yatuk kısmının,

Eti bozulur!”

Demiş ya Divanü Lugat-it- Türk’de Kaşgarlı Mahmut!

Ama, gerçekte, Çin,

Karahitay ve Moğollar’ın baskısıyla

Daralınca bozkırlar, tütmeyince od,ocak..

Sonra da, değişen iklim ve coğrafya,

Otlak ve su kavgaları. duran ticaret,

Kesilen haraç ve çöken devlet..

Can korkusuyla yani, kuraklık ve açlık

Nedeniyle olacak..

Oğuz, Uygur, Kırgız, Başkurt, Avar,

Karluk, Basmil, Türkeş ve Suvar

Bulgar ve Macar, Peçenek ve Kıpçak..

Ezmecesine ite Kaka birbirlerini.:

Yollara düşer, boy boy, dalga dalga Türk Budun

Ve Ötüken, Karakurum, Çin..

Hindistan ve İpek Yoluyla

Mavera-ün-Nehir, Horasan

Üzerinden (Şafak Ülkesi) Anadolu’ya

Veya kuzeyinden dolanarak Karadeniz’in,

Kavimler Kapısı’ndan barbar Avrupa’ya..

Çadır ve sürü, atlı veya yaya

(Kah tabana kuvvet yani, kah dolu dizgin)

Yüzyıllar boyunca göçeder!..

DİYAR-I RUM

“- Size de yetecek kadar geniş

değil ülkemiz. Rum gazasına gidiniz.

Aflah yolunda cihad yapınız. Ve ganimet alırnz!"

İbrahim Yınal Bey

(Süleyman Şah’ın babası)

Eski Mısırlılar’ın : (Denizin Yüreği) dedikleri,

Sümerliler’in de : (Sahildeki Güneş Bahçesi)

Diye imrendikleri

Diyar-ı Rum’a, 396 yılında, ilk kez,

Batı Hun Türkleri’dir, Kafkaslar’dan sarkan.

Sonra Başbuğ Balak’la Sabar Türkleri

Ve Abbasiler’e bağlı gönüllü müslüman

Türk mücahitleri..

Sonra da, Selçuklu Emiri

(Melik’ül Müluk) Çağrı Bey’in

Peşi sıra, rüzgar gibi uçan üçbin

Horasan eri:

1018 yılında, bel ve terkilerinde kılınç, teber,

Mızrak ve gürz..

Naralarıyla inleterek yeri

Göğü , sisler içindeki Van (Vaspurakan)

Kalesine ok yağdırırken görürüz

Örgülü, uzun saçlı Türk atlılarını!.

Çok geçmez,

Yağmalayarak gümüş ikon, altın şamdan

Dolu bölgeyi. .

(Özellikle Muş ve Erzurum civarını)..

Yükte hafif, pahada ağır

(Ziyade doyumluk) kaldırır,

(Doğunun ve Batının hükümdarı)

Büyük SultanTuğrul’un hışmından kaçan

Asi Selçuklu Beyi

Kutalmış’ın Türkmen akıncıları..

Ne güneşli denizi ne de Kız Kulesi’ni..

Israrla, Ayasofya’nın menevişli, parlak kubbesini

Gösterir, Anadolu Fatihi

Kutalmış oğlu Süleyman Şah,

1081 yılında, bir sabah Üsküdar’dan askerlerine!

Türk’ün ilk İstanbul hatırasıdır bu!.

Ve bata çıka Toros’ların diş diş olmuş karına,

Sıcak Akdeniz’e vardığında

Sultan Melikşah

(Ki, bu sahneyi

Coşkulu bir destan

Gibi izleriz, Urfa’lı Tarihçi Mateos’dan),

Şaman atalarınca kutsal ve arı

Olduğundan su, Hazar’dan Akdeniz’edek

Kutlulamak ve pekiştirmek

İstercesine zafer ve saltanatını..

Ulu Tanrı’ya şükrede ede,

İri dalgalara sürerek süveydiye’de

(Kumral) Atını,

Kılıcını üç defa büyük suya daldırır

Ve üç heybe dolusu

Kum almalarını buyurur uşaklarına,

(Mateos’un deyimiyle) okyanustan,

Mezarına sermek için,

Anadolu’nun sihirli kilidini açan

Cennetmekan babası Sultan Alpaslan’ın!.

TÜRKİYE

”Biz gerçekten, keskin klınçlarımızla

Anadolu, Türk ve arap mülklerini

emniyete aldık!”

Muhammat oğlu Muhammad’ul Yazdi

(Selçuklu Tarihçi)

Avcı, çoban, çiftçi.:Türk, Türkmen gelinceyedek..

Önce Hattiler!. Çıra isli hayal

Perdesinde, yazısız (İlk Tunç Çağ) ın..

Ve doğurgan orağında Kızılırmak’ın!

Sonra, kutsal imgeleri:

(Ay Yıldız) ve (Çift Başlı Kartal)..

Aşağı yukarı, doğal (Milli Misak)

Sınırları içinde, bugünkü.. .

Yazılı tarihi başlatan..

Aşk ile işleyerek kara taşı,

Somaki mermeri..

Ve üretimi ve satışı

İmparatorluğun tekelinde bulunan demiri..

Son dörtbin yıllık inanç, töre

Ve sanatına Şafak Ülkesi’nin, saygın

İmzalarını atan,

(Bellerinde kuşak, sivri keçe külahlı, sivri

Uçları kıvrık çarıklı) uygar Hititler!.

Sonra, Hurrilerve Urartılar!

Fırat kenarında, Van

Yöresinde, uzunca bir süre

Bağ bozup harman kaldıran!.

Rençber ve müzisyen Frigya!

Tüccar Lidya, amazon Karya ve korsan Likya:

Dünyadaki ilk cumhuriyeti kuran!

Sonra da, İon ve Grek!

Ve İskender.. yönleri ve mesafeleri hallaç gibi atan

Makedonya’lı yarı tanrı komutan!

Med ve Persler.. Galatlar.. Bergama..

Büyük Roma..

Bizans ve Moğol!.

Türk, Türkmen gelinceyedek,

Sayısız kavme, doğal köprü, zorunlu yol,

(Yol geçen hanı)

Olmuş, Homeros Ozan’ın küçük (Asia) sı

Emektar Anadolu!

Onların değil ama sonunda!..

Sonunda, onlar; Anadolu’nun geçici efendisi, yağmacı kulu..

Anadolu da,

(Yetenekli, gerçek sahibini bulmuş..)

Harzemşah, Kıpçak, Akkoyunlu, Peçenek,

Mamur Selçuklu, Türkmen Beylikleri ve bu arada,

Atak Osmanlı..

Yani, sindire sindire Türkleşerek,

(‘Görgü tanıklığıyla isim babası

Latin yazarların),

Türklerin öz vatanı:

Türkiye olmuş!.

KUŞ KANADIYLA, TÜRK ATIYLA!

”And olsun, soluk soluğa koşanlar

üzerine! Tırnaklarıyla taştan kıvılcımlar

fışkırtanfar üzerine!”

Kur’anı Kerim (Adiyat Suresi)

Vahşi bozkır, ham tabiat..

Öyle ki, yere sağlam basamaz,

At sırtında yaşar ve uyurmuş, Hun,

Göktürk, Uygur.. evvel zaman içinde Türk Budun!

Oba yaşamanın tadı, tuzu, Türk’ün, zafer ve ölüme ortak

Tılsımlı kanadıdır sanki at!

Atla taşınmış binlerce yıl

Uygar doğudan yalınkat batıya,

İpek ve baharat, bilim ve sanat!

Olmazsa olmaz sanki,

Sanki kan hısmı..

Atıyla anılırmış koçyiğit kısmı!.

"- Açık açık meydana benzer alıncığın senin,

İki şepçerağa benzer gözceğizin..

İpeğe, ibrişime benzer yeleciğin senin,

İkiz kardeşe benzer kulacığın,

Eri muradına erdirir arkacığın senin!

At demem sana kardeş derim,

Kardeşimden de yeğ!"

Diye diye okşayıp sevdiği

Deniz Kulun’u Bamsı Beyrek’in, Benliboz’u..

Seyit Battal Gazi’nin gözüpek Aşkar’ı,

Delifişek Tarhan’ı, Ertargın’ın..

Ak Kula’sı Manas’ın, Kötübar’ın Küreng’i..

Konuşup akıl veren kendi gibi

Yiğit Bahadır’ı Kırgız Batır’ın

Koyu kestane rengi..

Tut ki, bir bey, unvan sahibi,

"Ok gibi fırlayıp giden

Gün gibi parlayıp gelen"

Kan köpüğe batık, Alp Şalçı’sı,

Zırhlı Beyaz Tadık’ı, Gül Tekin Kagan’ın..

İster gerçek, ister efsane deyin:

"Kanatlarını Hızır Aleyisselam koparmış,

Uçan ve yüzen

Atlar varmış

Kaf Dağı’nın ardındaki süt gölünde!"

Yabanda yön seçip izbulan,

Dost mu, düşman mı? Kokusunu alan

Al Aygır’ı Beğil Bey’in..

Sırat köprüsünü onun sırtında geçmiş;

”Esen örüzgardan hile sezen”,

(Kız yele, elma göz) namlı Kırat’ı

Köroğlu’nurl, abıhayat içmiş..

Türk ölümsüzlüğü aramış at dölünde!.

“- Senden gayri kimse bilmeye!

Sende saadet alametleri çoktur .

Karşı koyacak

Kimse yoktur

Sana ve soyuna bu alemde! ”diye,

Kırmızlı mumlu. çift kartal mühürlü

Bir mektupla bağımsızlık beratı

Bir ferman..

(Bir tuğ, bir ak sancak,

Bir kılınç.. Davul, kös, zil ve zurnadan

İbaret bir tablhane.. ayrıca bir hil’at..

Yüzbin dirhem gümüş ve gümüş takımlı bir at)

Göndermiş, Ertuğrul oğlu (Osman Şah Bey) e,

Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat!

işte bu, aydınlık bahtını Kara Osman’ın..

Ve Çubuk Düzü’nde, Yıldırım Beyazıt’ın

Kötü yazgısını paylaşan atı!.

Çevik, rahvan, alnı akıtmalı

Doru bineği, Fatih Sultan Mehmet Han’ın,

Eyüp Sultan’da gömülü!

Karabulut : Yörük eğerli çöl aygırı

Halife-i Ruyu Zemin Yavuz Sultan Selim’in..

Ve takımları zümrüt, pırlanta kakmalı,

Şahane küheylanı Muhteşem Süleyman’ın!

Mezarı adak yeri olur mu bir atın?

Olmuş işte! Sisli Kır’ı

(Bağdat kapısın açan) Genç Osman’ın!

İz bırakmazmış gül yaprağına değse koşarken nalı..

Şair Nef’i’nin

Bir (rahşiye) ile övüpgöklere çıkardığı

Perçemi, yelesi ve kuyruğu doğuştan kınalı

(Ağa Alacası).. kuğu boyunlu şahbaz atı,

Padişah Dördüncü Murat’ın!.

Zaten, Türk tarihi, Han, Kagan, Sultan.. Serdar

Padişahlar kadar,

Deniz ve göllerden doğmuş, göklerden inmiş

Kutsal aygırların,

Soylu atların da saltanatı!.

BACIYAN-I, GAZİYAN-I, AHİYAN-I, ABDALA

”Yaratılmışı severiz

Yaratandan ötürü” Yunus Emre

Kalmamış at oynatmadıkları,

Sürü otlatmadıkları hiç bir yer

Doğudan batıya..

Haçlı çekirgesine,Moğol Afetine

Ve Timur kasırgasına rağmen,

Yenerek kötü talihini Türk’ün,

Yerleşik, konar-göçer,

Er-bacı..

Ahi, bektaşi, mevlevi, kızılbaş, tahtacı..

Türkmen boyları, Türkmen gazileridir,

Kılınç ve mana gücüyle

(Köy , kent, dağ, nehir) ,

Diyar-ı Rum’u Türkleştiren!.

Baş baş, Hoca Ahmet Yesevi, Pir-i Türkistan..

Horasanlı Baba ilyas, Hünkar Hacı Bektaş Veli,

Geyikli Baba, Sarı Saltuk, Ahi Evren

Ve İt Burnu Tekkesi’ndeki Şeyh Edebali..

(Kamu alemi), Yunus misali

Seven, hoş gören,

Obada ve dergahta, Türkçe sohbeti,

Türkçe yakarışı öneren,

Ozan, derviş, abdal,ışık.. tahta kılınçlı alp-eren..

(Eline, beline, diline) sahip ehli futüvvet

Türkmen Kocaları’dır :

Masal ve efsane memleketi

Anadolu’ya,

Yeşil, mor, kırmızı, sarı, lacivert,

Doğal kök boya, Cicim kapılı 400 kıl,çadırla giren

(Altın Yaylı) Oğuz-Bozoklar’ın,

Günhanoğulları’ndan..

Kayı, Bayat, Alka ve Karaevli.. (Şahin) Osmanlı’ya

Pir aşkına omuz ve ruh veren!.

ÇİN TUZAĞI, BİZANS OYUNU

Ama, işin garip.. garip olduğu kadarda kötü yanı :

Söndürenler de Türk’tür hep,

Türk’ün, Demir Çağı’ndanberi

Yakageldiği özgürlük ve egemenlik ateşini!

Türk’tür hep devirenler, kadını, eri,

Türk’ün ııygarlık kotardığı kara kazanı!

Gerçi, tatlı sözüne kanıp

İpekli kumaşına aldanıp Tapkaç Budun’un..

Çin sarayındaki otağında, tutsak,

Acıklı şarkılar söyletip kahrından ağlıyarak

Ölmüş, Kieli Han, Doğu Göktürk Kaganı!

Ve yine, kesik başı, Çin

Sarayına yoııanmış, son Kagan Özmiş’in!

Ama, kimseler etmemiştir

Türk’ün Türk’e ettiğini!

Yine Türk’tür yani,

Amansız kurdu Türk’ün, can düşmanı!

Gerçekte, Çin Tuzağı, Bizans Oyunu..

O hiç eskimeyen : (Böl ve yönet),

Türk’ü Türk’e kırdırma yöntemidir bu!

Tut ki bir gel-git olayı!

Göktürk doğarken Hun.. Uygur büyürken

Göktürk yok olup gider!

Güneşin aydınlattığı her

Ülkeyi alabileceğini söyliyerek

Trakya’ya sarkan

Batı Hun Kaganı Uldız,

Ödün ve rüşvetle dağılınca buyruğundakiler,

Küskün, başını alıp gider!

Karluk, Peçenek, Kıpçak, Avar

Ve Başbuğları, ikiyüzbin çadırlı

Satık Buğra Han,

Gerçek anlamda ilk müslüman

Türk Devleti Karahanlılar..

Sonra da peşpeşe,

Gazne, Harzemşah, Selçuklu, Karaman,

Menteşe, Danişment, Germiyan, Kayı..

Bir yıldız parlarken bir yıldız sönüp gider.

Ve horoz döğüşü devam eder!.

Sart, yerleşik Türk, göçebeyi,

Türkmen, (sarı it) dediği

Yerleşiği hor görür.

Kafir sayar ve ezmekle övünür

Karahanlılar,

Kendisini devlet yapan Karluk- Türkmenleri!

Ve başparmaklarını budar

Gazneli Mahmut’un valileri

Ok atamasınlar diye Oğuzların!

Gözlerini hınç ve hırs bürür,

Yerini söyletmek için altın ve gümüşün,

Zenginlerin ağzına toprak doldurarak,

Yatak, yorgan, kap, kacak,

Kapı ve pencere çerçevesine kadar,

Ev ev, üç gün

Üstüste yağmalar

Göçer oğuz erleri,

Görkemli başşehrini

Sultan Sancar’ın!

“- Tutki binlerce, onbinlerce arı,

İlkbaharda kovanlardan boşanan!”

Diyen Bulgar yazarına göre :

“- Şimşek çakması gibidir Peçenekler’in akınları!

Aynı soy, aynı töre,

Kıpçaklar da Türrk!

Ama, ne soy dinlemişler, ne hatır!

Bir Bizans şarkısı,

1091 Nisan’ının son günü,

Meriç’in Umurbey mevkiindeki

Peçenek kırımını, Kıpçaklar’ın :

”- Peçenekler, bir gün yüzünden

Mayıs’ı göremediler!” diye,

Sevinerek anlatır!

İstanbul’a göz diken ilk Türk,

Çavuldur Boyu’ndan akıncı Çaka Bey’in

Bu yüce amacına,

(Destek olmak biryana),

Ziyafet sofrasında öldürterek O’nu,

Damadı Kılıç Aslan son verir!

Veled Çelebi bile, Iznik Sultanı Mesud’a

Türkmen kırımı önerir!

“- Göklere sığmaz olmuştur artık ünü

(Saray tarihçisine göre)

Adı güzel Sultan’ın!

Ama, daraltınca deryalar kadar geniş gönlünü

Taşradaki Türkmen belası..”

Sırmalı kaftan vadeder

Tellal çağırtarak Türkmen kellesi getireceklere,

Gayretli Vali Yörgüç Paşa,

Padişah II. Murat’ın lalası!

Ve çorumlu Ovası’na atlar bir sabah..

”Gümüş tüylü tavuskuşunun

Kol ve kanatlarını açtığı

Ve gece kuşlarının dörtbiryana kaçtığı

Demde yani),

Kırıp geçirmek için Akkoyunlu Türkmenlerini!”

Peşindir hükmü Hoca Sadettin Efendi’nin :

”Ne kan içici Kara Devletşah,

Ne İnaloğlu nam, Bozok’lu sırtlan,

Gözleroğlu adındaki aman bilmez eşkiya,

Köpekoğlu denilen aç gözlü it

Ve ne de, Yezit’i aratmayan Avşar Mezit..

Horasanlı şaman

Baba İlyas’ln halifesi,

Baba Resul İshak’tır

Bozguncu yüz karası hak dininin!”

Zaten, Anadolu’daki, güdümlü Oğuz

(Yörük ve Türkmen) kırımının

Başlangıç sebebi de bu olacaktır.

Sonra da, (asi, mülhid, müfsid, taife-i şer):

”Şeyh Bedrettin, Şah Kulu veya

Turhal’lı Celal, Baba Zünnun, Çelebi Kalender!”

”Ey Kadimi, Türke hiç olma yakın,

Başını kes, kanını dök, acıma sakın,

Öldür Türkü, baban olsa da!” diye,

Saldırır Türke, hakaret eder,

Divan-ı Hümayun Katiplerinden

Devşirme Hafız Hamdi Efendi,

Osmanlı Sultanı, ama, bir yerde

Türk Padişahı da olan Selim-i Saniye

Sunduğu korkunç kin

Ve nefret dolu şiirde!

Bu (adeta ısmarlama) katliamdan:

– Kimse elime su dökemez! dercesine,

Timarlı Sipahi, Sarıca, Sekban,

Köylü, aşiret, çoluk çocuk.. yüzbin

Kelleden fazla düşer,

Hırvat kökenli Sadrazam

Kuyucu Murat Paşa’nın hissesine!

Böylece :

”Türkmen kalkıp yaylasına yürümez

Yıkılmış aşiret il bozuk bozuk”

Dizeleriyle vurguladığı üzere

Pir Sultan Abtal’ın,

Kanlı kargaşa ve Türkmen avı sürer gider!

Türk’le, Türkmen’le beraber

Osmanlı’nın gaza ve fetih gücü de erimiştir. .

Mesela, İran’ı, Türkleşmekten,

Anadolu’dan kaçan kılınç artığı

Türkmenler korumuştur .