Gönlünden kopar , bir tavşan getirir ,
Köylünün biri Hoca ‘ya.
İkramda bulunur Hoca da,
Elinden geldiği kadar .
Yedirir , içirir adamı , köyüne uğurlar .
Hafta geçmeden aradan
Köylü yine çıkar gelir .
Önce tanıyamaz Hoca.
– Aman Hocam! Hani tavşan getirmiştim ya!
Ne yapsın? Güler yüz gösterir ,
Çerez, çorba çıkarır sofraya.
Ama, laf dokundurmadan da yapamaz: – Buyur Ağa!
Halis tavşan suyundan!
(Her halde kös dinlemiş soyundan.)
Köylü bu siteme boş verir ,
Gece yatısına da kalır .
Üç gün sonra yine kapı çalınır .
Dört köylü daha:
– Tavşan getirenin komşusuyuz, diyerek,
Hocaya misafir olur .
Hoca gerçi biraz bozulur ,
Ama, yine de tek tek
Ağırlar , gönüllerini alır .
Aradan bir hafta geçer ,
Yine bir sürü insan!
– Hoca! Hani tavşan getiren var ya!
Komşusunun komşusuyuz işte biz onun!
Canı sıkılmıştır artık Hoca’nın.
Ama, belli etmez: – Hoş geldiniz, der .
Sofrayı kurar çabucak.
Ve bir tas sıcak su koyduktan sonra ortaya ünler :
– Buyrun ağalar!
Hayret içindedir gelenler .
Sorarlar Nasreddin ‘ e :
– Hocam! Bu ne ?
Hoca hiç istifini bozmadan:
– Ne olacak!
Suyunun suyu tavşanm!