BELKİ

Belki bir ışık, bir iz ,kalır diyorum.

Bu şiiri olmıyacağım yarına,

Gelecek günlerin karanlıklarına

Bir deniz feneri gibi yolluyorum.

Su içinde balık, buz üstünde kayak,

Yok kiınseye bu hengamede dur-dayak,

Ey, bin yıl sonraki! seni giderayak

Düşündükçe bir tuhaf oluyorum.

Bakıyorsun üçbin bilmem kaç yılında,

Zamane güneşinin aydınlığında,

– Seni elbetteki melek kılığında –
Kaybettiklerimi bir bir buluyorum!

Nuhun gemisinden inerek dünyaya,

Bugüne kadar geldik, yaşadık güya.

Belki top arabasında, belki de, yaya

Geçip gidilecek günü kolluyorum ! .

MERMER ÇEŞMEDEN GEÇEN İNSANLAR

İster sabah, ister akşam geç Mermerçeşmeden,

İnsanlar görürsün koşan, duran, düşünen.

Kalenin eteğinde, Çınçın Bağında,

Soğukta, yağmurda öğle sıcağında,

Yolda, inşaatta, taş ocağında

O gün için Allah ne verdiyse bölüşen

İnsanlar gelir geçer Mermerçeşmeden.

Bu insanlar memleketten gelirken

Yola çıkıp Tercan’dan bir sabah erken

Kapsız yorganiyle bir kendini getirmiş,

Küfrü, muhabbeti ve kini getirmiş,

Keremin aşkını, derdini getirmiş,

Elleriyle söven, gözleriyle gülen

Bu insanlar memleketten gelirken.

Şehrin dağdağasında eş-dost belirsiz.

– Asıl bizler garip, bizler biçareyiz -.

Şehirde camlar siyah, kapılar sağır;

Hemşerim! Kardeşim! Taş yerinde ağır!

Bir yüktür şehirde gün, bir çekilmez kahır ;

Şehre bir gün canü gönülden, teklifsiz,

Taşı toprağı altın diye gelirsiniz! .

KUŞBAKIŞI COĞRAFYA DERSİ

Esenboğ"a hava meydanı ovadır.

Ilgazlara İyi bak dağ görmedinse!

Yol boyunca orman seyri bedavadır!

Olmaz mı uçak Abant Gölüne İnse ?

O karlı yamaç haritada koyudur

Boyu kimbilir kaç minare boyudur!

Su, Bolu yolundaki kaynak suyudur,

Karpuzu çatlatacak, kadar serinse !

Dünyadaki bütün nehirlere misal

Boz bulanık akan Sakaryayı al,

İzmit Körfezi uzakta hayal -meyal,

Başlıyacak cümbüş Marmara görünse !

Derken bakarsın ki uçak dümen kırmış,

Yer gök yemyeşil, dağlar taşlar çıldırmış!

Düşünürsün, nasıl haritaya sığmış,

Deniz böyle dalgalı, böyle derinse!

Sağımız şehirdir ve Boğaz solumuz

Ne güzel olurdu son yolculuğumuz

Yanımızda bütün çoluk çocuğumuz –

Sonunda canım İstanbula gelinse !.

ÇINÇIN BELEDİYE OTOBÜSÜ

Sıcak bir garajdır aklımdan geçen.

Ne çamuru var, ne de gürültüsü.

Ben hem yol, hem insan kahrını çeken

Ben Çınçın belediye otobüsü!

Yıldırım Beyazıt, Et – Balık, Gima,

İhsan Sungu Okulunu takiben

Kırık dökük bir dolmuşa rakiben

Camiyi de geç ve dön Çinçına.

Şoförürm, biletçim ve ben, üç nüfus,

Aynı saatlerde işte bu yolu

Tıklım tıklım, ağzıma kadar dolu

Her Allahın günü teper dururuz.

Biletçimin yakasına taktığı

Çiçekten anlarım ki bahar gelmiş!

Şoförümün gizli gizli baktığı

Aynamdaki kadın sahi güzelmiş !

Şu bohçalı taze hamama gider ,

Emzikli hanım Şan Sinemasına.

Bilemem, o genç kız neden bahseder

Burnuna sokulan nişanlısına.

Talebeler yol boyunca gülüşür..

Bir adam ters giden banka işini,

Memur karısının siparişini

Kirli camlarıma dalar düşünür.

Rahat bir garajdır aklımdan geçen.

Benim işim iş değil ömür törpüsü.

Ben hergün biraz daha yıpranıp göçen

Ben Çınçın belediye otobüsü!

SOLFASOL KÖYÜNE ELEKTRİK GELDİ

“Kemal Aygün’e”

Şarteli indirince yanıverdi.

Gaflet uykusundan Solfasol Köyü

Hacı Bayram-ı Veli’nin masal köyü-

Bir gece yarısı uyanıverdi.

Bir mektup getirdi güneşten posta,

Şerbet niyetine okuyun dosta,

Sırtı sıvazlanan yatalak hasta

Yırttı boz kefeni canlanıverdi.

Ey vatanımın ışıksız köyleri,

Ey ağzı dili yok ıssız köyleri,

Deri değiştirdi Solfasol deri,

Derken efendim aydınlanıverdi.

ALTINDAĞDA BİR AKŞAM VAKTİ

Gözlerim aynalarda, renkte, resimde,

İşçilerin, köylülerin sesinde

Erzurumu, Yozgatı, Vanı, Boluyu –

Dinliyorum dile gelen Anadoluyu,

Elleri ısıtan, taze demli, koyu

Tavşan kanı çay içilen kahvesinde,

Altındağın Hıdırlık Mahallesinde.

Atıfbeyde rastgele bir akşam vakti.

İşçinin, memurun dağılma saati.

Civcivli anı bu olan mahalleden,

Uğuldayan çarşıdan, kuytu evlerden ,

Gazlı ıslak, eksi bir kokudur gelen.

Memur, köylü, talebe, müvezzi, işçi,

Atıfbeyde rastgele bir akşam vakti.

Bir karınca yuvasının telaşı var ,

Sokulmuş birbirine gecekondular ,

Mezarlık sarı sarı yaprak içinde.

Kerpiç damların zenginliği çocuklar

Alt alta, üst üste, toz toprak içinde.

Gurbet kederinde, bayram sevincinde,

Tain gönlümce Altındağda sonbahar!

Şehrin hoyrat sesini günde duyarsın,

Bir gece amele ateşinde ısın,

Dinle bir gecenin sessiz avazını.

Yüzbinlerin şakaklarında nabzını,

Yanık nefesini yüzünde duyarsın.

Yaratan böyle yazmış ama yazını,

Sen gerçeksin Altındağ, sen büyük, sen varsın!.