SEVDA KUYUMCULARI

Durulur – mayalanır – daha bir insanlaşır

Oldukça muhabbetler evrenin malı

Geçti devri – yanık – yitik sevdaların

Seven – cümle alem duysun diye – bağırmalı

Bir dost – delil veya kirvedir – muhabbet ehli için

Kurt – kuş – bir salkım söğüt – hatta- kötü bir çalı

Rize’nin yeşilini – Halikarnas mavisini

Acı sarıyı – yörük kilimlerindeki – sımsıcak alı

Sevda çeken – yazının buğdaylarını

Boz bulanık Kızılırmağı – uzak ormanları çağırmalı

Size vergi bu işler – ey koca Yunus – şeyda Nedim şen şatır Karacaoğlan

Ey gönül ustaları – sevda kuyumcuları

AŞİRET GÜNLÜĞÜ

1. Fırat boylarına gittim

Ortalık silme kar

Saçaklar buzluydu

2. Dağ köylerinde yattım

Muhabbet koyu-

Pir Sultan Abdal sözlüydü

3. Kötü bazlamaya fittim

Ala balıklıydı oysa aşiret sofrası-oğlaklı

Ve körpe horozluydu

4. Ortaya bir laf attım

Kaba ve kısaydı cevapları

Ama özlüydü

5. Merak ettim

Sır vermediler ama

Gizliydi

6. Bir bir aklımda tuttum

Budaklı gül dalı – yumrulu çöven köküydü el1er ayakları

Hepsİ hurufı gözlüydü

7. Sanmayın unuttum

Üst baş da ona göre – çamur – tezek

Ve saman tozluydu

8. Yutkundum – yuttum

Dert değil – kandı sanki birden ağzıma

Kandı ve tuzluydu

YUNUS EMRE

ALÇACIK GÖNLÜNÜ ÇARESİZ HALKA

DİRLİĞE- DÜZENE – ARI SEVGİYE

İNSANCIL KAYGILARA – YÜCELTEN ACIYA

-ANADOLU YÜREĞİNİN TÜKENMEZLİĞİYLE-

ADAYAN YUNUS

KAVRUKTUR – ÇIPLAKTIR – TOHUMSUZDUR

AÇ KALIR RAHMET DÜŞMEYİNCE

HAM AHLATA – YOZ ALUÇA FİT OLUR

YUNUS GELİR AKILA – GARİP – DEYİNCE

KOCA TURKMEN – KOCAMAN YUNUS

(GEÇMEDİN NAMERT KÖPRÜSÜNDEN

GÖTÜRSE DE SU SENİ)

ODUNUN BİLE EĞRİSİNİ

HACIBEKTAŞ KAPISINDAN

SOKMAYAN YUNUS

DOSTLA KURBAN – AŞKLA ZENGİN – SABIRLA ULU

VÜCUTLA DERVİŞ – DÜŞÜNCEYLE KAHRAMAN

(YUNUSTUR – VARSA BİLEN – AŞKIN NE OLDUĞUNU

PARAYA -ZORBAYA – BİN TÜRLÜ BELAYA

KARŞI KOYAN YUNUS

GERÇEK AŞK – ÇlKARSIZ DOSTLUK

DÜNYA-AHRET KARDEŞLİK

YÜZÜN SUYU HÜRMETİNE

YEDİYÜZ YIL DAYANDIN – YİĞİTÇE-YİNE

DAYAN YUNUS

DÜĞÜNE – BAYRAMA GİDER GİBİ – SANKİ DÜN

TOPRAĞA KARIŞTIN – ÇÜRÜDÜN

BU CENNET – BU BEŞ PARA ETMEZ DÜNYANIN

ÜSTÜNE ÜSTÜNE YÜRÜDÜN

TAPTUK EMREYDİ HOCAN YUNUS

BÜTÜN KİNLERİN – AYRILIKLARIN ÖTESİNDE

GÖNÜLLERDE YER KAPABİLİYOR MUSUN

HÜR DÜŞÜNCEDEN ŞİİR YAPABİLİYOR MUSUN

(DOST OLSUN DA – İSTERSE KARINCADAN OLSUN)

YALAN – GERİSİ YALAN YUNUS

ENVER PAŞA, BİR GÜN

Sınıyordu Mustafa Kemal’i aklı sıra :

– Bir Hindistan seferine ne dersin?

Emrinde üç alay;

İran halkını da ayaklandıra, ayaklandıra

Hindistan’a kadar gidersin!

Mustafa Kemal: – Ben o kadar kahraman değilim! der

Bu görevi kabul etmeyişinin sebebini

Kurcalayan Talat Paşa’ya da,

Durumu, harita üzerinde izah eder .

Ve sonra: – Hem niçin üç alay?

Kendi kuvvetini kendi yaratacağına

Göre, tek bir adam gönderin, yeter

Talat Paşa: – Ama bu iş fedailiğe değer!

– Olabileceğine aklım azıcık yatsaydı eğer ,

Emir filan beklemeden kendim gider ,

Kuvvetler bulur, Hindistan’ı fethederdim. Yani,

Peşimde, gönüllü devşirme ordum,

Şimdi, (imparator) dum!

BİR KAĞNI – BİR KAĞNI DAHA

10 Eylül 1922’de Mustafa Kemal

İzmir kıyılarından Ege Denizi

Ufuklarına bakar bakr ve:

-Bir rüya görmüş gibiyim!der

<< Ergenekon – Y.K. Karaosmanoğlu>>

Kıçı kırık bir kağnı, tek başına yazıda

Çoğalan hiçliğin, yokluğun sembolü

Uzaklarda bir kağnı, bir kağnı daha

Dağ taş, kız, kızan göçenlerle dolu

Beş on kağnı, bata çıka, güneşe ve karanlıklara

Yalın ayak, başı kabak cephane kolu

Bir, iki derken, bir sabah binlerce kağnı

Dayan dayanabilirsen İzmir’in yolu

Kağnılar onbinleşince ve birleşince milyonlarca yürek

Yürek çarpı kağnı, bölü 1922, eşittir Anadolu.

KUVVET VE AKIL

Öyle zor , öyle çetin günler ki..

5000 kişilik tek

Toplu güç, Çerkez Ethem’in emrindeki

Kuvayı Seyyare, <<Ha!>>

Deyince yürüyen ve

Gittiği yerden ses getiren!

İşte bu günlerin birinde,

Ethem’in israrı üzerine, Paşa,

(Yanında Miralay İsmet Bey de var .)

(Varı gözdağı, yarı gösteriş),

Gelip Meclis’in önünde hizaya giren

Kuvayı Seyyare’yi denetler;

(Özel giysili, tepeden tırnağa kadar

silahlı binlerce er

Ve bakımlı hayvanlar!)

İsmet Bey’in içi içini yer:

<< – Ne olacak bilmem ki bu iş?

Tek toplu güç bu. O da Ethem’in emrinde!>>

Paşa O’nun yeni değil, aylardır süren

Sıkıntısını yüzünden anlar

ve gülerek :

– Kuvvet onda ama,

Akıl bizde, der ,

Tasalanma!

NE DESE İYİ SENECA

Hisar Dergisi Ağustos 1976 sayı:152

NE DESE İYİ SENECA

Kime kalmış ki dünya

Ne çulsuz çobana, ne Hint padişahına

Yalan, Roma’ya çıktığı bütün yolların

Doğruca garipler ve yiğitler harmanına

<< Ölümsüzlük umudu olmasaydı, der Bilge Çiçero,

<< Kimse canını sebil etmezdi vatanına >>

<< Hayat ölümsüzlüğün çocukluğudur >> diyen Goethe

Borçludur bence ölümsüzlüğünü, Faust’un şeytanına

Ölmese de olurdu bilmem kaçıncı Louis

<< Benden sonra tufan >> sözüyle zaten ot tıkamıştı çanına

<< Mutlu denemez >> demiş, Solon, <>

İşte, ölmesini bilen bir yiğitin, tam yakışan laf şanına

Sevinmiştir öldüğüne, ölümsüz Şair Baki

Tak etmişti kalleşlik sağlığında canına

<< Ölünce nereye gideceksin>> diye soranlara

Ne dese iyi Seneca: <>

DENİZ KIZI EFTALYA

Hisar Dergisi Haziran 1969 Sayı:66

DENİZ KIZI EFTALYA

Belli belirsiz ağrıyan bir diş

Avcumuzdan kaydığını duyduğumuz balık

– Kimi için şöyledir geçmiş

Kimi için böyle –

Ama daima güzel

Hatırasında bile bir rahatlık

O uzak Anadolu Kasabasında

Önce okul önlüğü-sonra baş örtüsüyle

Çiçekli perdeleri aralayan el

-Yine öyle güzel mi-herhalde sağdır

İnce ince sızlayan bir sevda

Ateşi mektuplarda saklı

Geçmiş – sesi haladokunaklı

-Borulu gramafonlarda söyleyen-

Deniz kızı Eftalya’dır.

BODRUM’LU HOMEROS’TAN ŞARKIŞLA’LI

Hisar Dergisi Haziran 1975 Sayı:138

BODRUM’LU HOMEROS’TAN ŞARKIŞLA’LI VEYSEL’E

I

Raflarında, külle ovulup parlatılmış

Sıra sıra bakır kapkacak;

Baş köşede,

Hem ısıtan, hem pişiren hem de

Aydınlatan bir ocak !

Binlerce yıldır, gök buğdayın öğütüldüğü,

Elenip ekmek yapıldığı özlü, esmer unun;

Yün ve kendirin bükülüp dokunduğu;

Yüzünüze güldüğü

Taş ya da tahta oymaların:

Tuz, kireç, toprak ve kilin

Ağarttığı, sulanıp süpürülmüş bir

Avludan girilir

Evlerine, Homeros, Yunus Emre ve Aşık Veysel’in!

II

Bakılmaz kılığına, kıyafetine,

İçeriye alınır hemen;

Kötüsü olmaz;

(Tanrı misafiri) yolcunun!

Eli ayağı yıkanıp sedire buyur

Ve yemek ikram edilir ,

Kim olduğu sorulmaz.

Sorulmaz ney1eyip n’ettiği,

Nerden gelip nereye gittiği,

Kendisi açıklamazsa, pek öyle derin derin !

Elleriyle yer yemeğini herkes,

Bitince leğenle ibrik gelir.

Sonra, gelsin cönk ve destan,

Türkü ve nefes.

Kat kat, kaba döşeklerde! uyur

Konuk kısmı hep/Homeros, Yunus Emre ve

Aşık Veysel’in ev1erinde !

III

Binlerce yıldır Hitit ‘Güneşiyle döllenen

Ve Bodrum’lu (kör ozan) Homeros’tan

Şarkışla’lı (kör ozan)

Aşık Veysel’e kadar sürüp gelen

Ahilik ve kan sıcaklığıdır bu, dostluk ve muhabbettir .

Ama, binlerce ve binlerce yıl sürüp giderse yine,

Bilin ki bu, Pir

Yunus Emre’nin yüzü suyu hürmetine!

İSTANBUL ÜZERİNE İKİLEMELER

Hisar Dergisi Ağustos 1973 Sayı:116

<< Eşi dostu unutursan bile, akşama

Üsküdar’dan (ama tam ordan) denize selam söyle.>>

İSTANBUL ÜZERİNE İKİLEMELER

I

İNSAN İNSANIN KURDU

4 DE KALKTIM BU SABAH

RUMELİ HİSARI’NDA BİR HOROZ ÖTÜYORDU

BOŞ BULUNMUŞ OLACAK HERHALDE DOĞA

YOKSA ONU – KISKIVRAK – YAKALAMAK ZORDU

GÖZÜ DOYMAZA ÇIKMIŞ İNSANOĞLUNUN

BANA SESSİZLİK YETİYORDU

SUÇU YOK BU İŞTE İSTANBUL’UN

İNSAN İNSANIN KURDU

II

NEDİM EFENDİ’NİN GÖZÜYLE

BEYOĞLU’NU GÖRDÜNÜZ ELBET – ELBET MEHTABA ÇIKTINIZ

ZİRA – BUNLAR GELİR AKLA HEP – İSTANBUL DEDİKÇE

AMA – GÖRDÜM MÜ DERİM İSTANBUL’U BEN – HER GÜN BİR YAKASINA

NEDİM EFENDİ’NİN GÖZÜYLE DEĞER BİÇMEDİKÇE

KİRLİ MARTILARA – AYLAK VAPURLARA DALIP SARAYBURNU’NDA

GÜNEŞLE BERABER DALGA GEÇMEDİKÇE

BUZLU BADEM VE KÖRPE SALATALIKLA – BIR AKŞAMÜSTÜ

KIZ KULESİ’NE KARŞI RAKI İÇMEDİKÇE

GÖRDÜM MÜ DERİM BEN İSTANBUL’U – SAHAFLAR’DAN

EKMEK SEÇER GİBİ KİTAP SEÇMEDİKÇE

III

ÖLMEZLİĞİN MAVİ KANI

TUT Kİ BİR KISSA İSTANBUL – GÖK VE GÜNEŞ ÜSTÜNE

AZ ÇOK HERKESE HİSSE VAR

SİL PASINI – KAZI YOSUNLARINI – NE VARSA – KÖHNE – GÜZEL

OSMANLI – DİYE YAZAR

SARNIÇLARA EĞİL – AĞLARI ÇEK VE KIR MİDYELERİ

ÖLMEZLİGİN MAVİ KANI DENİZ SIZAR .

BİR ELVAN ŞEKERİ – KAYA TUZU PARÇASI SANKİ ZAMAN

TÜKENİR – YAPIŞ YAPIŞ VE AZAR AZAR

AMA – BAK KARŞILARA ŞÖYLE – ANADOLUHİSARI’NDAN

SAYILI ÖMRÜN UZAR