YUNANCA (Z) HARFİ

<< Gölge etme – başka ihsan istemem>>

Sıkıntısı güneş değildi herhalde Diyojen’in

 

<< Satmam – taş çatlasa – hürriyeti kulluğa >>

Derken – gerçekçiydi Mevlana Celalettin

 

Öldürülecekti okuyanlar – Yunus’un nefeslerini

Fetvasına göre Ebussuut Efendi’nin

 

Selamlamadı Despotun şapkasını ama

Ok atarken elleri titreyebilirdi Giyom Tel ‘in

 

Yıldız Sarayında oturduğundan kelli Abdülhamid

Yasaktır (Yıldız) demek – yıldızları yok bilin

 

Hür ve (ölümsüz) anlamına gelir Yunanca’da (Z) harfi

Tez alfabeden (Z) harfini silin

 

İnsan bir yanda – oldum olasıya – hürriyet bir yanda

Ey duvar oğlu duvarlar – ara yerden çekilin

OT

Kimi vakit – kimi adam öldürür

Adam var ikisini de beceremez

Yaşar da ot gibi bana mısın demez

İçin – için kinle – hasetle çürür

Sana bana benzer saksıda ıtır

Buruk arzularla kurumağa mahkum

Dağ başında rüzgar – denizlerde kum

Ot dediğin bozkırlara yaraşır

Kuzey sabahlarının donuk hüznü

Çökerken sırtına binlerce damın

Allahın kırında bir ot olmanın

Ölümsüz hiçliğini düşündünüz mü

Kimi başakta- kimi kavruk ve naçar

-Ot olacağına insan kılığında-

Ferman dinlemeyen dağ yalnızlığında

Bilgeliğin beyaz çiçeği açar

Zorunlu olur bakarsın ölüvermek

(Bizimle ölüm yok – ölümle biz yokuz)

Başımıza gelmeden korktuğumuz

Ot misali tohum – meyva – döl vermek

Belki de daha iyi – şehirden uzak

Yüzüstü bırakıp sevdiklerini

Ayrık otu – çayır – deve dikeni

Bozkırlarda bir başına ot olmak

YAŞAMAĞA BENZER

Dilsiz olmak cansız olmaktan da zor

(Ne ekmek telaşı – ne can kaygusunda)

Dağ – taş sadece tilki uykusunda

Dünyanın kurdu – kuşu bizi dinliyor

Dağ-taş sadece tilki uykusunda

(Dil yok ki söylesin – göz yok ki baksın)

Açıl kırlara – ıslak ot kokusunda

Yaşamağa benzer İzler bulacaksın

Dünyanın kurdu – kuşu bizi dinliyor

(Dallara sıralanmış – yollara İnmiş)

Belki biri birgün adam yerine kor

Hem ne zaman — neyin kıymeti bilinmiş

Ne ekmek telaşı – ne can kaygusunda

(Ne ümitsiz – ne kendini beğenmiş)

Rüzgarlı denizlerin uğultusunda

Bir şey var ki adına sonsuzluk denmiş

Dilsiz olmak cansız olmaktan da zor

(Zannedersin insanoğlu çok bilmiş)

Düşün ki şu anda göz-kulak kesilmiş

Bizi seyrediyor evren – bizi dinliyor

FİLLE KÖRÜN HİKAYESİ

(İstanbul hangi niyetle alınırsa odur!)

Fille körün hikayesini bilirsiniz

Sahaflar – güneş – karpuz kabuğu ve deniz

Isırgan otları – ebe gömeci – top top fesleğen

At kestaneleri – körpe salatalık ve taze ceviz

Kaldırıma düştüğünde pis ve çıplak

Çınarların gölgesinde tertemiz

Sapına kadar Osmanlı bazı gün

Şamatacı Bizans bir yerde – paslı Ceneviz

Ama Pera’da – Çİçek Pazarında demlenip

Kanlıca iskelesinde kahve İçtiyseniz

Bİr taşını Acem mülküne değişmeyen

Nedim Efendi’ye hak verirsiniz

NEDİM’DEN ORHAN VELİ’YE KADAR

Havasını – suyuna – toprağına karışmıştır

Ama – kim demiş – arayıp bulmak zor

Ölümsüzdür – gerçek şairleri İstanbul’un

İstanbul – biraz da – rahmetli şairleriyle yaşıyor

Bak – her sabahki mahmurluğunu – Sait Faik

Yine – serin serin – Çiçek Pasajında açıyor

İşte Abdülhak Hamid – yanında Lüsyen hanım

Löbon’da beş çayını içiyor

Bir şarkı – uzaktan uzağa ve beyaz bir sandal

Allah bilir ya – Nedim Efendi geçiyor

Orhan Veli – şu anda – bir deniz meyhanesinde

Garanti kafayı çekiyor

Aşı boyalı bir ev (küpeler – sardunyalar içinde)

Kapısından Ziya Osman çıkıyor

Yahya Kemal – yeni bir ilhamla dalgın

Arada bir Kanlıca’ya bakıyor

Yine – bir kavga ve hürriyet şiirine eğilmiş Tevfik Fikret

canım Boğaz – önünden – boş yere akıyor

Ve Nüzhet – bu mısralarla – hepsinin toprağına ayrı ayrı

Sevdikleri taze çiçekleri bırakıyor

AŞIK GARİP-KEREM İLE ASLI-TAHİR İLE ZÜH

”Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar ve muhaddisan-ı ”rüzigar’a,, göre…

Aynı karasevda hepsinde – aynı koyu muhabbet bir hoş meyil

Bir yiğit yangını ve parlatan bel1i değil

Şart sanki – acı ve gözyaşıyle bitmesi sevdaların

Mesut bir sonla halli değil

Püskürtme ben – mühür dudak ve ille zindan karası saç

(Sadece topuklara kadar ve sırma telli değil)

Bir keramet varmış – evvel zaman güzellerinde

Arzu ‘nun – deli eden Kamber’i – sırf İnce beli değil

Çehre ay – dişler inci – göğüs endam aynası

Ve eller ak güvercin kanadı – sıradan hanım eli değil

Hepsinde bir örnek – iri karaca gözler

Allah vergisi hep – sonradan sürmeli değil

Kerem gibi – Yusuf gibi – Tahir gibi yanmak da

Her yiğitin harcı ve her yiğit deli değil

Ama aslında adı çıkmış – bizim Aşık Garib’in

Yoksa ondan garibi – her çağda – yüz değil – yüzelli değil

Hiç ölmeyecekmiş gibi – ölesiye sevmeli – sevince insan

Su – hava – bir de toprak – başkası bu dünyada temelli değil

NEVŞEHİR

Ateş ve su – zaman ve rüzgar

Anlaşmış nasılsa bir olmuş

Biraz – tarih – biraz şarap – biraz tabiat

Derken Nevşehir olmuş

Laleler açarken akla hep

Damat İbrahim Paşa gelir olmuş

Mağrur Bizans – mamur Selçuklu – şan1ı Osmanlı’ dan

Ak güvercinler yükselir olmuş

Düşüncelerde gençleşen Hünkarı Veli

Bu topraklarda Pir olmuş

Bir hoş saltanat sürmede İsa’danberi

Şarap bu ülkeye emir olmuş

Avanos testilerinde oldum olasıya

Erciyes erir olmuş

Anlatsan Nevşehir’i hiç övmeden kısaca

Bakarsın şiir olmuş

TARLA KUŞU

Hadi bizim işimiz bu – ama ya sen – sabahın köründe – karlı asfaltta

İşin ne be tarla kuşu

Seni de mi tavladı – şehrin uzaktan

O sinsi – bukalemunca duruşu

Avuçlarımda sanki – hap kadar yüreğinin

Tüyden hafif ama – umutlu vuruşu

Gözünde büyütme öyle – gelip geçenler – canlıların

Kurt kuş – börtü böcek değil de – her nasılsa insan olmuşu

Sen ki – ezbere bilensin – güneşi – suyu – toprağı

Yani – kuş mil1etinin bir çeşit (doğa) okumuşu

Ama belli ki – haberin yok – yalan dolan ve kalleşlik gibi

Kafes ve demir parmaklık da – sözde hürriyete aşık insanların buluşu

Leş kargaları – çanak yalayıcılar – hırsızı – uğursuzu

İti köpeği – ne oldum delisi – içmeden sarhoşu

Cangıldan beter – şehir yeri – senin anlayacağın

İspatı da – ekmeğin aslanın ağzında oluşu

İnsan gibi acımasız düşman vermesin – kimselere Tanrım

Uzak dur bizden – tarla kuşu

Dönmeye bak – donsa da yine sıcak ve beş dakikalık yer zaten

Toprak Ana – kuş uçuşu

KÜFÜR YÜREK SOĞUTUR

Sap şöyle yan sokaklara

(Anadan doğma – sunturlusu

Kafiyelisi – kantarlısı)

Küfrün bini bir para

Bir küfürdür gidiyor

Bereket insandan gayrısı

(Dağı – taşı-kurdu – kuşu – ayısı)

Küfretmesini bilmiyor

Ama farzet küfür kalktı

Köylü huysuz eşeğine

Ağa kısmı uşağına

Kızınca ne yapacaktı

Farzet ki küfür yasak

Dünyamız

(şu insanlar aman

Ne terbiyeli) dedikleri zaman

Daha mı iyi olacak

Küfür yürek soğutur

Küfür halis yelpaze

Tuz – biber – rakı – tütün ne ise

Küfür de odur

Küfürsüz yaşamak zor

Kan çıkardı adım başında kan

Yirmidört saat müddetle insan

İyi ki küfredebiliyor